Fransız oyun yazarı, filozof ve Hristiyan varoluşçudur.
Gabriel Marcel 1940’ların ortalarına doğru ”varoluşçuluk” terimini ortaya atmış fakat Jean – Paul Sartre bir konferansında ”Varoluşçuluk bir Hümanizmdir” demiştir, Marcel’de kendisini bu isimden uzak tutmuştur. Jean – Paul Sartre varoluşçuları iki kısma ayırmıştır: Karl Jaspers ve Gabriel Marcel gibi Hristiyanlar; kendi, Simon de Beauvoir ve Albert Camus gibi ateistler.
Marcel 1946’dan sonra kendi terimi olan ”varoluşçu” sözcüğünü reddetmiş ve onun yerine ”varoluşun felsefesi” kavramını tercih etmiştir. Kendisini de çoğunlukla yeni Sokratesçi olarak ifade eder. Marcel, Descartesçılığı kesin bir dille eleştirmiş, insanın bilim ve teknolojinin indirgemeci ve makineleştirici etkisinden ızdırap çektiğini ileri sürmüştür.

Marcel bir filozof olmanın yanı sıra, oyun yazarı, müzik eleştirmeni ve besteci gibi kimliklere sahiptir. Özellikle oyun yazmağı önemsemiş, sahneyi felsefi düşüncelerini yaymak için önemli bir alan olarak görmüştür. En başarılı çalışmalarından biri olan The Broken World’le (Bozuk Dünya, 1932) birlikte otuz tane oyun yazdı.
The Broken World şundan dolayı öenmli, kendisi dünyanın ”bozuk” olduğunu düşünüyordu, çünkü mekanik dünyanın baskınlığı, insanın tinsel (manevi, ruhsal) yeteneğini kısıtlıyordu. Adeta makineleştiriyordu. Öyle ki mekanikleştirilmiş dünyanın gücü o denli büyüktür ki sürekli bir döngüye girmiş işlevselleştirilmiş insanın dünyanın bozulduğuna dair bir hissi de yoktur, kaybolup gitmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Marcel, Paris’te, Jean Wahl, Paul Ricoeur, Emmanuel Levinas ve Sartre gibi önemli filozofların felsefi fikirleri tartışmak için bir araya geldiği toplantılara ev sahipliği yapmıştır.
Marcel, 39 yaşında Roma katolikliğine geçiş yapmıştır. Ondan önce de bir agnostiktir. Katolikliğe geçiş yaptıktan sonra Sartre ile tüm bağlarını koparmıştır.
Gabriel Marcel ve Fenomenolojisi
Gabriel Marcel, Martin Buber ve Karl Jaspers’ın odaklandığı kısım insanın öznelliğine ve öznelerarasılık imkanına fenomenolojik bir açıklama getirmekti. Marcel, The Mystery of Being (Varlığın Gizemi) adlı kitabında bunu belirtmiştir.
Araştırma konularını iki kategoriden biri olarak belirler: Sorunlar ya da gizemler. Gabriel Marcel şunu sorar: Her bir sorunun türüne özgü olan düşünce biçimi nedir? Cevap ise sprunların mesafeli, teknik bir yaklaşım gerektirdiğidir. Diğer yandan gizemler, özneyi içinde barındıran bir yolla keşfedilmelidir. Marcel bu iki yaklaşımı birincil ve ikincil düşünce olarak belirler. Birincil düşünce analitiktir; ikincil düşünce ise sentetik. Birincil düşünce araştırma nesnesini, kendisini meydana getiren parçalara bölen teknik bir yaklaşımdır. İkincil düşünce ise bir gizemi bileşenlerine ingirgemeye kalkışmaz.
Marcel bir sistemden ziyade yöntemle ilgilenmiştir. Yani sistematik değil de tematik bir filozof olarak nitelendirilebilir. Dünyaya dair bir açıklama yapmak yerine, kişinin dünyadan bir anlam çıkarabilmesi için yöntemsel araçlar sunmuştur.
Var Olma ve Sahip Olma
Being and Having (Var olma ve Sahip olma) adlı eserinde bir ayrım yapmıştır: Bir bisiklete sahip olabiliriz fakat bir öfkeye ya da sevgiye sahip olamayız; çünkü biz sevgi ve öfkeyizdir. Var olma ve sahip olmayı böyle ayırmıştır. Örneğin hem bedene sahibiz hem de bz bedenleriz.
Marcel’i Sartre’ın varoluşçuluğundan ayırt eden şey onun nihai iyimserliğe, öznelerarasılık kavramına odaklanmasıdır. Marcel hayatı boyunca farklı kimliklere bürünmüştür, farklı deneyimleri yaşamıştır ancak Sartre’ın gölgesinde kalmıştır fakat çalışmaları geleceğin filozof ve teologları için geliştirilmeye hazır fikirlerle doludur.
Uzayla – Kültür Evreni