İnsanlar Neden Yalnız?

Yaklaşık 8 milyar nüfusa sahip dünyada nasıl yalnız kalabiliyoruz? Yalnızlık üzerine söylenecek o kadar söz var ki! O kadar kötüdür ki yalnızlık, yalnızsan kalabalıksındır.


Yalnızlık denilince her ne kadar aklımızda olumsuz bir anlam tahayyül ediyor olsa bile ”Yalnızlık tüm seçkin zihinlerin yazgısıdır” diyen Schopenhauer gibi düşünürlere göre gözüktüğü kadar kötü değildir.

İnsan her zaman gitmekle kalmak arasında kalır. Çünkü aradığı şey ya vardır ya yoktur. Aradığı şey, kendi içinden sıyrılıp açılmak mıdır, kendi içine kapanmak mı?


Bir dile sahip olmayan hayvan kendi gerçekliğinin parçasıdır, fakat dile sahip olan insan; kolektif bir bütünün parçasıdır.

Peki bazılarına göre iyi ve bazılarına göre de kötü bir kavram olan yalnızlığa bizi iten durumlar nelerdir?

Bu sorunun cevabı pek çok olay ve durumu kapsar. Örneğin İngiltere’nin Yalnızlığa Son Verme Kampanyası‘na göre, İngiltere’de bulunan yetişkinlerin yüzde 45’i ‘ara ara veya sık sık’ kendini yalnız hissediyor. 2019’da yayımlanan bir ankete göre milenyum kuşağına ait insanların yüzde 22’si ‘hiç arkadaşı olmadığını’ belirtmiştir.

Herkes onu terk etmişti, yalnızlık tüm şiddetiyle üzerine çökmüş, son gücünü de elinden almıştı.

Stefan Zweig

İnsan vücuduna iyi baktığı gibi, ilişkilerini de gözetmeli çünkü o da bir öz bakım yöntemi. 2015’de Psikolog Juliana Holt-Lunstad, yaptığı bir çalışmada yalnızlığın tansiyon, depresyon, kalp hastalığı gibi sağlık sorunlarına etki ettiğini gözlemlemiştir.

Bütün bu sorunların baş kaynağı olan yalnızlık; kapitalist sistemden, aşırı derece sosyal medya kullanımı gibi etkenlerden dolayı kaynaklanmakta. Örneğin kapitalist sistem, insanları uzun ve düzensiz mesai saatleri ile çalıştırdığından dolayı, insanlar asıl hayatlarına zaman ayıramıyorlar. Bir yandan ‘yaşamak’ için çalışması gerekirken diğer yandan zaruri olarak sosyalleşemiyor.


Elbette suçu ekseriyetle kapitalizme atmak gerekmiyor. Bireyin zaman yönetimi, bir plan oluşturması da bu noktada önem arz eder. Eskiden yalnızlık kavramı nasıl karşılanıyordu net bir çıkarım yapmak yanlış olur fakat Aristoteles der ki ”Yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi hayvandır ya da Tanrı”

Zaten kim ayırabilir ki deniz ile üzerine yansıyanı. Ya da yağmurun yağışı ile yalnızlık birbirinden ayrılabilir mi?

Haruki Murakami

Marx’ın yabancılaşma teorisine istinaden iki tür yabancılaşmadan söz edilebilir: İlk olarak ‘doğadan kopuş’ anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan kültürel-toplumsal alandan koparak kendi yaşam alanını kurmak zorunda kalır ve doğadan yabancılaşmış olur. İkinci tür yabancılaşma ise, kapitalist toplumun getirdiği sorunlar nedeni ile kendisinden ve dünyadan izole olmasıdır.

İnsan hayata karşı kırıldığı ve üzüldüğü için yalnızlığa itilir; yukarıda değindiğim gibi pek çok neden de insanı üzüyor ve yabancılaştırıyor. Descartes’ın dediği gibi: ”Yalnızlık, bir daha kırılmayacağın ve üzülmeyeceğin toplumsal bir huzurdur. Onu çekilmez yapan tek şey ise yenilmişlik duygusudur.”

Kaynaklar: Jacobinmag, dergipark, wikipedia

Uzayla – Kültür Evreni

Dinlemek için - Podcast: https://open.spotify.com/episode/1Wj8ObuicWJdXCnLUb3Gjs?si=LHe47quUS2avt222YdQ_WA

Uzayla'da Keşfet!

Yorumlar (2)

Bir yanıt yazın