"Carpe diem!" bu cümle sizlere de tanıdık geldi mi? Latince 'yaşadığın günü kavramak’ anlamına gelir. Ölü Ozanlar Derneği filmini izlediğinizde bu cümlenin anlamını daha derinlerden hissedebilmeniz mümkün.
Ana temaları özgür irade, farklı bakış açıları, pes etmeme, tutsaklığa başkaldırı ve gelenekten kopma olan Ölü Ozanlar Derneği eminim sizlere bir filmden daha da fazlasını sunacaktır. Okuldaki öğrencilerin hiçbiri orada olmayı kendi özgür iradeleriyle seçmez ve gelecekte ne olacağını onlar belirlemez. Başkalarının seçimleri ile orada olan bir öğrenci topluluğunun kaderi bir öğretmenle değişir. En önemli tema, özgür iradenin sınırlandırılmasıdır.
Öğrenciler, herkesin uyması gereken standartların dışına çıkmaz ve onlar için uygun görülen geleceğe ses çıkarmazlar ama bu durumu değiştiren Bay Keating, öğrencileri masanın üzerine çıkıp etrafa bakmaya teşvik ediyor. “Buraya kendimize başka açılardan bakmamız gerektiğini söylemek için geldim” diye açıklıyor. Masanın üzerine çıkıp sınıfa bakmak ne kadar etkili olabilir diye düşünüyor olabilirsiniz ama vurgulanmak istenen nokta tam da budur, hayata hep aynı pencereden bakmayı tercih eden insanlar etrafa bakmaktansa sadece aynı yöne bakmayı tercih ederler bu yüzden bakış açısının değişmesiyle nelerin değişebileceğinin hatırlatmak isteyen Bay Keating diğer öğretmenlerden farklıdır.
Bay Keating’in başarılı öğrencilerinden Neil, oyuncu olmak ister ve bunu tutkuyla yaptığını izlerken anlayabiliyoruz. Hayatında ilk kez babasının isteklerine karşı çıkıp sahneye çıkmaya çalışıyor ama her zaman olduğu gibi babası geçici bir heves olduğu için tıp okumasını istiyor. Bay Keating ona, babasını ikna etmek istiyorsa işi ne kadar istediğini söylemesi gerektiğini anlatır.
Neil ise hayatını babasının planladığını ve ne istediğini bile sormadığını söyler. Neil’in itaatsizliği işe yaramayınca son kez sahneye çıkar ve belki de bu en büyük isyan olur. “Hayatın iliğini emmek, kemiği boğazına kaçırmak değildir. Akıllı insan ne zaman duracağını, ne zaman adım atacağını bilmelidir.” Neil, içindeki deli dolu ruhu dizginleyemedi, o sadece o ana kadar kelimenin tam anlamıyla “yaşamak” istedi. Aynı şekilde başından beri Bay Keating ile birlikte olan Dalton, müdüre isyan ettiği için okuldan atılma tehlikesi yaşar ve öğrencileri kötü yönde etkilediği için Bay Keating suçlanır. Okul yıllardır bir düzen, sıkı kurallar ve disiplin anlayışını korumuştur. Ancak Bay Keating, öğrencilere anı yaşamayı, fikirlerinin ve sözlerinin dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğunu öğretir ve şu sözleriyle hayatı özetler:
Bay Keating: İnsan, insan ırkının bir üyesi olduğu için şiir okur ve insan ırkı tutkuyla doludur!
Tıp, hukuk, bankacılık, bunlar hayatı devam ettirmek için gereklidir.
Ama şiir, aşk, sevgi, güzellik… Bunlar da bizim yaşama nedenlerimiz!
Okuldan önceki öğrencilerin fotoğraflarını göstererek, fısıltıyı duyabilmeleri için daha yakına yaklaşmalarını ister. Eskimiş fotoğrafların içindeki eski öğrencilerin şu an bir mezara sahip olduğunu ve onlardan gelen bir fısıltıyı duymalarını ister.
“Keating: Yaşadığın günü kavra! Henüz vakit varken tomurcukları topla. Yazar bunu neden yazmış?
Öğrenci: Acelesi var.
Keating: Bilemediniz. Ama önemli olan yarışmaktı. Çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar! Buna ister inanın, ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz. Şimdi öne doğru bir adım atın. Ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin. Onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız. Sizden pek farklı değiller. Aynı saç modeli. Tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler. Sizler gibi yenilmez hissediyorlar! Dünya onlar için bir istiridye. Çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar. Sizler gibi gözleri umutla dolu. Peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar? Çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu. Ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Yaklaşın. Dinleyin! Duyuyor musunuz? Carpe… Carpe… Carpe Diem… Yaşadığınız günü kavrayın, çocuklar. Hayatınızı olağan dışı yapın!”
Bu fikre yatkın bir grup öğrenci gece okuldan kaçar ve bir mağarada Ölü Ozanlar Derneğini yeniden kurar. Her gece bu maceraya katılan öğrenciler kendi aralarında eğlenir ve bir süre de olsa hayatın sıradanlığından kaçma fırsatı yakalarlar. Bay Keating sadece yaşamın kısa olduğunu ve hayallerini ertelememeleri gerektiğini söylemekle kalmaz aynı zamanda dersleri diğer öğretmenlerden farklı bir şekilde işleyerek okulun süregelen geleneğinin ötesine geçer, örneğin kitaptaki bazı sayfaları, özellikle gerçekçilik kısımlarını öğrencilere yırtmalarını söyler, bazen bahçede ders verir, farklı adımlar atarak öğrencilerin farklı kişilikleri ve düşünceleri olduğunu fark ettirir, şiir okuyarak topa vurmalarını ister ve bunun gibi pek çok teşvik edici ve farkındalık yaratan etkinlik yaptırır.
Aslında tüm yaptığı öğrencilere gerçek cesaretin ne olduğunu göstermektir. Harper Lee Bülbülü öldürmek adlı romanında cesaretten şöyle bahseder: “Gerçek cesaretin ne olduğunu görmeni istiyordum. Gerçek cesaretin eli tüfekli bir adamla ilgisi olmadığını, daha başlamadan yenildiğini bile bile başlamak ve her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etmek olduğunu…” Belki de bir kelime için yapılan en iyi özetlerdendir bu sözler.
“O Captain, my Captain!” Huzur içinde yat Robin Williams.
Dinlemek için - Podcast: https://open.spotify.com/episode/4R9KE9OR8XKUfqEGwPLt8e?si=hxA4gDfRRySeVWny9fhmYA
Yorumlar (5)
Bir yanıt yazın
Yorum yapmak için giriş yapmalısın.
Ay harika bir film
En sevdiğim kült eserlerden
Çok sevdiğim bir filmdir, elinize sağlık güzel bir inceleme olmuş.
Teşekkür ediyorum…
Elinize sağlık @tanzmitmir