Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi Kitap İncelemesi

“Derler ki tutku kişinin düşüncelerini çember gibi çevirip gene başladığı noktaya getirirmiş.”

Oscar Wilde’ın kaleme almış olduğu ve büyük ses getiren kült eseri Dorian Gray’in Portresi, güzellik, sanat, estetik ve insanda oluşturduğu etkilerin yanında, ego savaşları, gerçek yanılsamaları, vicdan muhasebesi ve insanın kendisi ile yapmış olduğu kavgayı anlatmakta. Dorian Gray’in Portresi, şahsen çokça altını çizdiğim ve dönüp dönüp baktığım cümlelerle dolu bir kitap oldu.


Herkesin içinde, “etik doğruları” insanın kulağına fısıldayan bir ses vardır. Bazıları buna vicdan der, bazıları ilahi bir işaret olarak görür. Dorian Gray’in Portresi’nde en çok dikkatimi çeken ve net bir şekilde işlenmiş olduğunu düşündüğüm durumun, kahramanımızın küçük bir çocuğu ikna eder gibi vicdanının sesiyle pazarlıklar yapıyor olması oldu. Kendisini, bir şekilde “nefsinin ve maddi varlığının” hoşluğu adına birçok şeye ikna edebildi ancak hiçbir zaman mutlu olamadı. Sır gibi sakladığı gerçekliğin, yakasını bırakmadığını ve başına ne tür belalar açtığını romanın gidişatı boyunca Oscar Wilde bizlere göstermiş durumda.

Vicdanıyla yapmış olduğu pazarlığın bedelinin paranoya olduğunu gördüğümüz romanda çıkarılacak birçok dersin olduğunu düşünüyorum.

Kitap, özetle oldukça başarılı ve adeta ruhunu sanatla var edebilen bir ressamın, büyük hayranlık beslediği ve basit bir insan olarak değil bir sanat eseri olarak gördüğü Dorian Gray’in portresini yapmasıyla başlıyor. Güzelliğe ve estetiğe adeta tapan, insanda bulunan güzelliği bambaşka şekillerde yorumlayan ressam, portreyi çizerken o kadar büyük, o kadar coşkulu duygularla fırça darbelerini indiriyor ki, artık portre ne ressam için ne de model için sıradan bir resim olarak kalamıyor ve adeta canlı bir organizma haline geliyor.

Yakalanan ve sonsuza dek varlığını baki kılan yaşamdaki küçük bir an gibi, Dorian Gray’in portresinde, Dorian Gray’in adeta gençliğinin en taze, en canlı hali bakileşiyor. Öyle ki, bu durum bir saatten sonra portresi yapılan kişiyi kendisi ile bir yarışma içerisine sokmaya, portrenin modelini kendisinden kıskandırmaya başlıyor.

Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portresi
Oscar Wilde

Kendisinin bir tablosu olmasıyla gurur duyduğu, ilk etapta kendisine daha çok hayranlık duymasına sebep olan o portre, günler, haftalar, aylar geçtikçe Dorian Gray’in ruhunda çeşitli bozukluklar, çeşitli dengesizlikler oluşturmaya başlıyor. Çünkü Dorian Gray, bakileşmiş o anındaki çehresinin yaşlanmayacağını, tablodaki Dorian Gray’in her zaman çok genç kalacağını ancak kendisine zamanın işleyeceğini, çehresinin gittikçe yaşlanarak değişeceğini ve gençliğini kaybedeceğini fark ediyor ve büyük bir panik yaşıyor. Bunun yerine, portredeki Dorian’ın yaşlanmasını, kendisinin ise hep genç ve diri kalmasını diliyor. Dileğinin sonucunda ise, zaman geçtikçe, insanların kalbini kırdıkça ve egosuna yenik düştükçe portrede birtakım değişiklikler fark etmeye başlayan Dorian Gray, paranoyak bir ruh hali ile herkesten ve her şeyden tabloyu saklamak adına çeşitli olaylar ve durumlar yaşıyor.

Kibrin, insanı ne denli çirkinleştirdiğini gördüğümüz romanda, Dorian’ın kırdığı her kalbin sonucunda, portrenin çirkinleşiyor olması beni en etkileyen noktalardan biri oldu. Önemli olan zamanla saçlarımızın aklaşması, gözlerimizin etrafının kırışması ya da yüzümüzün çökmesi değil, insana güzellik katanın da, çirkinlik katanın da ruhunun etrafa yaydığı enerji, karakteri, huyları olduğunu ve yüze mimik katanın da insanın niyetleri olduğunu gösteren çok başarılı bir metaforun söz konusu olduğunu düşünüyorum.

“İyi insan olmak demek insanın kendi kendisiyle uyum içinde olması demektir,” dedi. “Uyumsuzluk da insanın başkalarıyla uyum içinde olmaya zorlanması demektir. Kişinin kendi yaşamı: Önemli olan budur.”

Oscar Wilde’ın, sanatın ne olduğu ve insanın içinden taşan eserlerin insana neler yaptıklarını, hayatı yaşarken yapılan hatalar veya başarılar ve olgular hakkındaki düşüncelerini başarılı bir şekilde olay örgüsüne serpiştirdiğini görüyoruz. Kitapta karşılaştığım çoğu pasaj beni oldukça derinden etkilediğini söyleyebilirim.

Dorian Gray’in kitap boyunca karşılaştığı karakterler, aldığı akıllar ve insanlarda oluşturmuş olduğu etkiler, okuyucuya kibir hakkında, güzellik hakkında ve maddi varlıklar hakkında birçok şey aşılıyor. Kitabı okudukça, her şeyin bir dengesinin olması gerektiğini daha çok fark ettiriyor. Maddi güzelliğe gereğinden fazla değer vermenin, manevi güzellikleri solduruyor olduğunu ve güzelliklerin paylaştıkça, verilen değerlerin ve imtinanın karşılıklı hale geldikçe daha da arttığını, güzelleştiğini, ancak aksi bir durumda zehirli bir hale gelip insanın ruhen de fiziken de sonunu getirdiğini görüyoruz romanda.

Oldukça girift ama bir o kadar da net bir anlatımla Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portesi ile adeta bir insanın zehirlenmesi ve kendi panzehrini bulamamasını anlatmış.

Romanın aslında bir nevi sahip olduğumuz güzel şeylerin de, güzel olmayan şeylerin de bizler için birer sınav olduklarını anlattığını düşünüyorum. Güzellikler ve bunların verdikleri ile başa çıkıp doğru kalmak da bir sınav, olumsuzluklar ve dezavantajlar ile yaşayıp bunların içindeki anlamı bulmaya çalışmak da öyle. Sadece bunu görmek, sanıyorum ki en önemli keşiflerden biri. Kitapta altını çizdiğim cümlelerden birinde olduğu gibi:

“Her birimiz Cennet’i de Cehennem’i de içimizde taşıyoruz, Basil.”

Kocaeli'de doğdum. Kocaeli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ve Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik bölümlerini okudum. Yazmayı her zaman çok sevmişimdir, bu yüzden yazarlık ile ilgili birçok projeye katıldım. Geçmişte birçok yerde yazarlık yaptım şimdi Uzayla'da içerik yazarlığı yapmaktayım.

Bir yanıt yazın