Geçmişe gitmiş olsaydınız olduğunu çoktan bildiğiniz olayların gerçekleşmesini izlerken ne yapardınız? Aile köklerini tam kaybettiğini düşündüğü bir anda, ailesinin başlangıcına döndüğünde Sadece Rüzgar Bilir’in Anne’si bu soruyu kendisine sormak zorunda kalıyor.
Okuduğum andan itibaren ilgimi oldukça çekmiş ve sürükleyiciliği ile elimden bırakamadığım Sadece Rüzgar Bilir, oldukça ilgi çekici bir örgüye sahip olmasıyla herkesin sevgisini kazanmış bir kitap.
Fantastik unsurlarının yanında, tarihi gerçekliğiyle harmanlanmış bir örgüye sahip olması ilgimi en çok çeken noktalardan biri oldu. Kitabı bitirdikten sonra adı geçen bazı karakterlerin gerçek fotoğraflarına baktığımda tüylerimin diken diken olduğunu söyleyebilirim. Yer alan fantastik unsurların dengesi aktarılan tarihi olayların, okurun kafasında daha çok bütünleşmesini ve daha iyi kavramasını sağlamış bir durumda.
Her bir sahnesinde okurunu etkisi altına alan Sadece Rüzgar Bilir’in anlatımının da oldukça başarılı ve akıcı olması kitaba ayrı bir güzellik katmakla birlikte tamamlayıcı bir unsur olmuş. Anlatımının başarısı sayesinde kitabın her bir sahnesini zihnimde bir film sahnesi gibi izlemiş oldum.
Kitap, genel anlamıyla İrlanda’nın tarihi gerçekliğinden uzanan konusuyla, geçmişin ve geleceğin bir araya geldiği ve ortak bir noktada olayların patladığı oldukça dokunaklı, duygusal ve etkileyici bir kurguya sahip. Amy Harmon, Sadece Rüzgar Bilir ile İrlanda’nın en zor günlerini ele almış ve bugüne gelmesinde yer alan emekleri anlatmış.
Kitabın baş karakteri Anne, hayatındaki en büyük kaybını verdikten sonra bir vasiyeti gerçekleştirmek üzere küçüklüğünde hep çok gitmek istediği memleketine geri dönüyor, burada kendisine çok acı veren cenaze ritüelini gerçekleştirmek adına açıldığı gölde başına inanılmaz bir olay geliyor ve sonrasında karşılaştığı durumlar ona, dedesinin kendisinden hep anlatmasını istediği olayları birebir yaşatıyor.
Altında ezildiği duyguların açıklamalarını birebir yaşayarak gören Anne, hep anlatılmasını istediği hikayeyi birebir yaşayarak özümsüyor. Anne, tek kişilik ailesini kaybettikten sonra, büyük çerçeveyi birbirine kavuşturan kareleri birleştirmeye çalışıyor. Zaman bunu ona birebir yaşatarak yapmasını sağlıyor. Anlatılmayı beklenen hikayelerin bir noktadan sonra kendisini anlatmaya başladığını Anne’nin en merak ettiği ve peşine düştüğü hikayenin zaman tarafından ona verilmesiyle görüyoruz.
Kitapta yer alan diyaloglarda rüzgara verilen anlamlar, tarihi olaylar değişse de bize değen rüzgarın, yağmurun, toprağın, suyun her şeyin şahidi olması beni en etkileyen ayrıntılardan biri oldu. Yazar, kitaptaki her ayrıntıyı çok büyük bir özenle yerleştirmiş ve dengeyi başarılı bir şekilde kurmuş. Herkesi etkileyen çok kötü bir gündeki rüzgarın da, yıllar sonra güzel bir günde insanın ensesinden geçip giden rüzgarın da aynı rüzgar olmasını anlatması kitapta zamanın çok özel bir dokusunun olduğunu tekrardan gösteriyor.
Sadece Rüzgar Bilir, okura her coğrafyanın anlatmak için sabırsızlandığı bir hikayesinin, açılmış olan yaralarının olduğunu ve hiçbir milletin bağımsızlığının kolay bir şekilde inşa edilmediğini anlatıyor. Diyebilirim ki bunu en iyi biz anlarız.