Şubatın ilk hafta sonunda İstanbul’da ne yapılır? Hele ki uzun bir koşturmacadan çıktıysanız… Tiyatroya gidilir evet. Pazar günü oyunlarını incelediğimde İstanbul Devlet Tiyatroları’nın Garibaldi sahnesinde bir oyun olduğunu gördüm. Garibaldi Sahnesi’ni merak ettiğimden hiçbir detaya bakmadan aldım biletimi. Oyun günü gelip çattığımda fark ettim ki bu oyun, farklı oyun. Neymiş farklı olan? “Arap Gecesi” bir okuma tiyatrosu eseriymiş. Birkaç inceleme yaptıktan sonra oyuna gittim. “Bakalım, neymiş bu okuma tiyatrosu?” diyerek.
Garibaldi Sahnesi’nin bulunduğu yapı Tünel’den Tepebaşı’na doğru ilerlerken solda karşımıza çıkıyor. Yapının içinde İtalyan izlerini görüyor ve adeta büyüleniyorsunuz. İstanbul’un diğer tiyatro sahnelerinden farklı ve çünkü sahne yok. Sanırım farklı amaçlarla kullanılmış ancak günümüzde Devlet Tiyatroları’nın sahnesi olarak dimdik duruyor ayakta. İçeriye girip oyunun sahnelendiği alana geçtim. Sahne yok, sadece sandalyeler var. Ve beş mikrofon. He bir de yan tarafta bir masa, masanın üzerinde değişik aletler dizilmiş. İncelemelerimin bittiği anda oyun başladı.
Beş oyuncu sahneye çıktılar. Her birinin elinde bir dosya. Evet sahneye ellerinde kağıtlarla çıktılar. Adı üstünde okuma tiyatrosu. Ellerindeki metinlerden sıraları geldiğinde repliklerini okudu her biri. Arada seyircilere bakan oyuncular da oldu, kafasını kağıttan kaldırmayan oyuncular da. Bedenlerini kullanma şansı çok kısıtlı olan oyuncularımız, oyunu ilerletmeye devam ederken metin aralarında bazı sesler dikkatimi çekti.
Yan masadaki bir adam metne uygun olarak ses efektleri yapıyordu. Örneğin, Fatima’nın merdivenlerden çıktığı sahnede ufacık bir merdiven alanında tak tak sesler çıkararak merdiven çıktı ve sessizce merdivenlerden indi. Ya da duş alınan bir sahnede suyu bir kaba boşaltarak su efekti yarattı. Şarabın açıldığı sahnede ise gerçekten bir şarap şişesi açtı. Aralarda oyuncuların yerleri değişti ve kırmızının yoğun olduğu aydınlatmalar yapıldı. Ve en sonunda oyun bitti. Alkışlar yükseldi ve salondan çıktım. Daha sonra başladım araştırmaya okuma tiyatrosu nedir diye.
Okuma tiyatrosu, sahnelenmesi zor ve edebi, felsefi niteliği fazla olan eserlerin oyuncuların repliklerini bir metin üzerinden okuyarak sahnelediği bir tiyatro türü. İsmi duyulmasa da birçok tiyatro topluluğu tarafından sahneye konulan bir tür. Sanki bir tür radyo tiyatrosu. Oyuncuların seslendirmelerinden kafanızda bir dünya kuruyorsunuz. Ancak burada bir fark var ki, karakterlerin dış görünüşlerini biliyorsunuz.
Nasıl durduklarını, yüzlerinin konuşurken nasıl bir şekil aldığını… Arada bir şanslıysanız göz teması kurabiliyor o dünyaya onların yardımıyla dahil oluyorsunuz. Ancak klasik bir tiyatro oyunuyla karşılaştırıldığında yavan geldi bana bir şeyler. Tiyatroyu tiyatro yapanın dekor ve kostümler olduğunu anladım mesela. Sahnede oradan oraya koşturan bir oyuncunun karakterine daha da bürünebileceğini anladım. Farklı bir deneyimdi okuma tiyatrosu benim için. Ancak klasik manada tiyatroyu tercih ederim. Bir seyirci olarak naçizane fikrim budur.
Arap Gecesi hakkında da şunu söylemek isterim ki; Almanya’da bir blokta normal insanların içine sızdığı o masal dünyası çok hoşuma gitti. Binbir Gece Masalları tasvirleri ve gerçeklikten hızlı bir kopuşa bu denli ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. Özellikle İstanbul’a yapılan atıflardaki detaylar çok hoştu. İzlemenizi tavsiye ederim.
Sizin de okuma tiyatrosunu deneyimlemenizi tavsiye eder, her daim sanatla kalmanızı temenni ederim.
Uzayla – Kültür Evreni