Tarih, kadınların bilim dünyasına temel bilimler, astronomi, tıp, matematik, fizik, kimya, bilgisayar, mühendislik, teknoloji gibi birçok alanda katkıda bulunmalarına ve birçok keşfe imza atmalarına tanıklık etmiştir. Bilim dünyasındaki çok önemli ve başarılı bilimsel çalışmaları sayesinde bilim kadınları birçok ilke ve yeniliğe imza atmış ve farklı konularda geliştirdikleri farklı bilimsel çalışmalar sayesinde bilimi hep bir adım ileri taşımayı başarmışlardır. Yaşadıkları dönemde bazen fikirleri anlaşılmamış ve farklı fikirlerinden ötürü yargılanmış olsalar dahi onlar kendilerine inanmayı bırakmamışlar ve bilime olan tutkularını en üst seviyeye taşıyarak hayallerinin peşinden koşmuşlardır. Keşfetme tutkularının önemli başarıları meydana getirdiğini bugün tarihin bize aktardıkları sayesinde biliyoruz. Bu yazımızda, başarının önemli göstergelerinden biri sayılan Nobel Ödülleri’ni kazanan başarılı bilim kadınlarını ve bilimde taçlandırdıkları başarılarını okuyacağız.
Ada E. Yonath
İsrailli kimyager, moleküler biyolog ve kristalograf (atom veya moleküllerin üç boyutlu yapılarını inceleyen kişi) olan Yonath, protein biyosentezi üzerinde çalışarak bu sürece ışık tutmaya çalışmıştır. Antibakteriyel ilaçlar, antibiyotikler ve antibiyotiklere dirençli bakterilerle mücadele hakkında önemli çalışmalar yapmıştır. Protein sentezinden sorumlu organel olan ribozomun yapısı üzerine yaptığı öncü çalışmaları sayesinde 2009 yılında çalışma arkadaşları Venkatram Ramakrishnan ve Thomas A. Steitz ile birlikte Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmıştır.
Andrea Mia Ghez
Amerikalı gökbilimci olan Ghez’in çalışmaları gökadamızın merkezine odaklanmaktadır. Gök adamızın merkezinde bir karadelik olarak kabul edilen süper kütleli kompakt bir nesnenin olduğunu keşfetmiştir. Bu keşfinden ötürü çalışma arkadaşları Reinhard Genzel ve Roger Penrose ile birlikte 2020 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmıştır.
Barbara McClintock
Amerikalı bitkibilimci ve sitogenetik (kromozomların sayısını, yapısını ve fonksiyonunu inceleyen bir genetik bilim dalı) uzmanı olan McClintock, mısırın tam genetik haritasını çıkaran ilk kişidir. Kromozomların hücre davranışlarını inceleyerek mitoz ve mayoz bölünme sırasında ne tür davranışlar gösterdiklerini ve nasıl değiştiklerini keşfetmiştir. Genetik alanındaki çalışmalara verdiği katkılardan ve özellikle DNA’nın bir parçası olan transpozonların keşfine katkısından ötürü 1983 yılında Nobel Fizyoloji veya Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmıştır.
Carol Widney Greider
Amerikalı moleküler biyolog olan Greider, kromozom uçlarında yer alan telomer yapısına ilişkin araştırmalara öncülük etmiştir. Henüz yüksek lisans öğrencisi iken telomeraz enzimini keşfetmiştir. Telomer yapısının telomeraz enzimi ile ilerleyici kısalmalardan nasıl korunduğunu keşfetmesiyle birlikte 2009 yılında Elizabeth Blackburn ve Jack W. Szostak ile birlikte Nobel Fizyoloji veya Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmıştır.
Christiane Nüsslein Volhard
Alman biyolog ve gelişim uzmanı olan Volhard, doktorasını protein-DNA etkileşimleri üzerine tamamlamıştır. Embriyonik gelişimin genetik kontrolü üzerine yaptığı çalışması nedeniyle Eric Wieschaus ve Edward B. Lewis ile birlikte 1995 yılında Nobel Fizyoloji veya Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmıştır. Yaptığı çalışmalar genetik mutasyonun tek hücreli bir embriyodan karmaşık çok hücreli yapının oluşumunu nasıl etkilediğine dair önemli bilgiler vermiştir. 1985’ten bu yana Max Planck Enstitüsü’nün Gelişim Biyolojisi Başkanı olarak görev yapmaktadır.
Donna Strickland
Kanadalı optik fizikçi Strickland, çalışma arkadaşları Arthur Ashkin ve Gerard Mourou ile birlikte 2018 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmıştır. Strickland ve Mourou yüksek yoğunluğa sahip ve çok kısa atımlı olan lazer ışınlarının, ışınları güçlendiren ve ortama zarar vermeden üretilmesine imkân sağlayan bir yöntem geliştirmişlerdir. Ashkin ise optik cımbızların icadına imzasını atmıştır.
Elizabeth Blackburn
Avustralyalı moleküler biyolog olan Blackburn’un çalışmaları kromozomlar etrafında yoğunlaşmıştır. Her bir kromozomun ucunda koruyucu başlık görevi gören telomerlerin, her hücre bölünmesinde hücre bölündüğü esnada kısalarak koptuğunu ve bunların DNA’daki önemli bilgileri koruyan parçalar olduğunu keşfetmiştir. Telomerlerin sağlıklı uzunluklara sahip olmasını sağlayan telomeraz enziminin keşfine verdiği katkılardan dolayı Carol W. Greider ve Jack W. Szostak ile birlikte 2009 yılında Nobel Fizyoloji veya Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmıştır.
*Dipnot: Telomerlerin uzunlukları hücrelerin yaşam süresini belirlemekte ve her bir hücre bölünmesinde telomerler kısalmaktadır. Telomer kısalması yaşlanmanın da başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Uzayla – Kültür Evreni