Japonya’nın İlk Sahipleri Olan Kavim: Ainu

Ainu kültürü M.Ö. 1200’lere kadar dayanır. Japon kaynaklarına göre bu topluluk beyaz tenli, açık renk gözlü, oldukça tüylü ve inanç olarak da ayıya tapan bir topluluktur. Uzun süre yer altında kendi kazdıkları inlerde yaşamış ve ve öteki insanlarla yaşamaya karşı çıkmışlardır. Fakat, bu durum iklimin hoyratlığından da kaynaklanıyor olabilir. Hava şartları o kadar sertken inlerin dışında sosyalleşmeleri çok kolay olmamıştır.


Bu millet, günümüzde Japonya’da yaşayan bir kavimdir. Ayıya tapmalarının nedeni ise kendilerinin de oldukça tüylü olmaları ve inanışlarına göre bir kadın ve ayının çiftleşmesinden meydana gelmeleridir. Bu da, doğal olarak en önemli bayramlarının ayı bayramı olmasına neden olur.

Bu bayramda ise; bir yavru ayı kurban edilir. Bu yavru ayı da kurban edilmeden belli bir süre önce, annesinden alınır ve Ainu kadınları bakımını üstlenir. Maalesef ki, bayram olarak adlandırılan bu törende de Ainu erkekleri bu yavru ayıyı alır ve bir nevi kurban ederlermiş. Peki, günümüzde bu gelenek devam ediyor mu? Evet, bu tören her ne kadar üzücü de olsa gelenek adı altında devam ediyor. Günümüzde, varlığını küçük bir topluluk tarafından sadece Hokkaido adasında sürdürüyor.

Ainu

Kökenleri Orta Asya’ya dayanan bu milletin türklerle akraba olduğu da rivayetler arasında. Yüz hatları ağırlıklı olarak Japonları andırsa da Japonlardan farklı olarak; uzun dalgalı saçları, gür bıyık ve sakalları vardır. 

Japonların dahi kabul ettiği bir şey vardır ki; Japonlar artık saf bir ırk değildir. Aynular (Ainular) ise onların atalarından biridir. Japon adalarına göçler ilk; inci avcıları tarafından başlar. O dönemlerde, istiridyelerin içerisinde incilerin olduğuna inanan topluluk Japonya’ya ilk göçleri başlatmıştır. Göçleri zamanla artması ile bu topluluk da kendilerini Hokkaido adasında bulmuştur. 

Ainu

Ainular, özellikle o zamanlarda dış ülke olarak görülür. “Kutsal Japon”, Güneş tanrıçası “Amaterasu”’nun topraklarının bir parçası olarak görülmezler. Japonlar için bu kavim adeta “barbar, pis ve medeniyetten uzak” olarak algılanır. Uzun süre, Japonlar tarafından “kabul edilmezler”. Japonların 7. y.y’da budizme geçişlerini de düşünürsek; bu toplum Japonların gözünde avlanan, et yiyen ve zamanla ötekileşen bir kavim haline döner. 

Her ne kadar, kötülenseler de Japonlar tarafından ufak tefek mutfak eşyaları, kalkanlar karşılığında topladıkları balıklar, yüzdükleri deriler, altınları alınır. “Pis” olarak etiketlenen bu toplum, tıpkı Amerikalıların Kızılderililere yaptıkları misali, ticarette Japonlara büyük katkı sağlar. 

Zamanla bu halkın izleri ortadan kalkmaya başlar. Genetikleri her ne kadar var olsa da; kimlikleri Japonlaşır. Zamanla, tarıma karışırlar; topluluk içinde onlarla beraber topraklarda yaşamaya başlarlar. Eğitimlerine önem verilerek asimile de edilirler. Tarihte ise Japonların asimilasyona uğrattığı ve zamanla varlıklarını azalttığı bir kavim olarak bilinir. 

Uzayla – Kültür Evreni

Bir yanıt yazın