Shakespeare`in Hamlet`inden Millais`in Ophelia`sına dokunan; Danimarka`dan İsveç`e Fransa`dan Almanya`ya uzanan Lars von Trier imzalı film, yayınlandığından bu yana 10 yılı geride bırakmış olmasına rağmen sadece Lars von Trier düzleminde değil psikolojik filmler arasında da şu ana dek yapılan en iyilerden biri olarak görülüyor. Peki bu filmi bu kadar ender ve güçlü kılan ne?
Melankoli, depresyon ve dünyanın sonu Melancholia filminde değinilen başlıca unsurlar. Sinemada işlenmeye pek elverişli gibi görülmeyen son derece derin bu konuların tarihsel ve sanatsal imgelerle birleştirilerek bir bilim kurgu senaryosuna aktarılması benzerine rastlanmış bir kurgu değil. Filmde sanatsal imgeler o kadar seçici ve akıcı kullanılıyor ki seyirci bu ender kurgu içerisinde duygularını perdeye yansıtan bambaşka sahneleri peşi sıra izlerken buluyor kendini. Görkemli, rüya gibi bir düğünde her detay, her saniye titizlikle planlanmışken dahi bu düğündeki en önemli, en göz kamaştıran kişi depresyonun pençesinde olabilir mi?
Filmde depresyonun bir düğün sahnesiyle anlatılmasının tercih edilmesi depresyonun fark edilmeyen etkilerini ve ne kadar acıtıcı olabileceğini belki de olabilecek en açık ortamda, en bariz şekilde ortaya koyuyor. Senaryo iki farklı kadın perspektifinden anlatılıyor ve bu durum dramdan bilim kurguya doğru süren konu geçişlerinin profesyonel bir şekilde ilerlemesini sağlıyor. Justine`in anlatıldığı ilk bölümde depresyon, duygu durum bozukluğu, aile, geçmişe dair pişmanlıklar gibi pek çok insanın kendinden bir parça seyredebilmesinin muhtemel olduğu sahnelere yer verilirken Claire`in anlatıldığı ikinci bölümde film boyunca güçlü ve aklı başında gördüğümüz bu karakteri dahi o korku dolu sonu beklerken duygularına yenik düşmüş, endişeli ve çaresiz bir şekilde görüyor ve melankoliyle dünyanın sonunun gelmesine tanıklık ediyoruz.
Lars von Trier`ın ”Depresyon Üçlemesi” olarak tanımlanan dizisinin ikinci filmi Melancholia, Avrupa Film Ödülleri`nde Manuel Alberto Claro`ya ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ ve Lars von Trier`a ‘En İyi Film’ ödüllerini getirirken 64. Cannes Film Festivali`nde Kirsten Dunst`a ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü getirdi. Depresyonun ciddiyetinin ve dünyanın sonunun nasıl geleceğinin ve hatta dünyanın sonu gelirken bu korkuyla o sonun nasıl beklenebileceğinin cevaplarını arayan herkes için gereken 136 dakika.
Uzayla – Kültür Evreni