Hollanda kralının doğum günü olan Kingsday (Koningsdag), Amsterdam’ı ve Hollanda’nın büyük küçük bütün şehirlerini turuncuya boyayan bir ulusal bayram olarak her sene 27 Nisan’da kutlanıyor.
Hollandalıların bu özel güne olan hazırlıkları yaklaşık bir ay öncesinden başlıyor ve her mağaza girişinde turuncu kıyafetlerden ve aksesuarlardan oluşan kocaman bir reyon bulmak mümkün. Yüz boyaları, kral taçları, turuncu tişörtler, elbiseler, peruklar, şapkalar… Hatta marketlerin bazı ürünleri bile bu günün yaklaşması heyecanından nasibini alıyor diyebiliriz, mesela eğer pastane kısımlarına giderseniz renkli şekerlemelerle süslenmiş turuncu donutlar ve pastalarla karşılaşabilirsiniz.
Peki neden turuncu? Aslında Hollandalılar’ın bu renge olan düşkünlükleri Oranj Nassau Hanedanlığı zamanından geliyor. Hollanda bayrağındaki kırmızı renk bu hanedanlık döneminde turuncu olduğundan ve krallıkla bu renk özdeşleştiğinden dolayı Kral Günü’nde turuncu giymek bir kural. Giymeyenler de o turuncu denize daldıktan sonra kendilerine alabilecekleri turuncu bir aksesuarın peşine düşüyorlar.
Her ne kadar dünyanın farklı bölgelerinden gelen turistler bu bayramın kutlamalarını deneyimlemek için Amsterdam’da olmayı tercih etseler de Kingsday bayramının merkez şehri her sene değişiyor ve kral her sene başka bir şehri ziyaret ediyor. 2023’te kral ve ailesini ağırlayan şehir Rotterdam’dı, sonraki senelerde ise Den Haag, Eindhoven ya da Utrecht’ten birinin seçilmiş şehir olması bekleniyor. Amsterdam’ın bir seçenek olması ihtimali ise tartışılır çünkü kral orada olmasa bile Amsterdam o gün büyük bir kalabalığı kaldırmak zorunda zaten.
Kutlamalar tabii ki 26 Nisan gecesinden başlıyor ve Hollandalılar bu geceye “Koningsnacht” ismini vermişler. En küçük şehirlerde bile şehir meydanına birden fazla sahne kuruluyor ve akşam 19:00’dan sonra DJ’ler çıkıp her sahnede ayrı türden parçalar çalmaya başlıyorlar. Sokaklarda normalde hiç göremeyeceğiniz bir insan kalabalığıyla karşılaşmanız oldukça mümkün ve bu kalabalığın gece boyunca ve ertesi gün de dahil olmak üzere durmaksızın tükettiği tek bir şey var: bira. Ayrıca şehir merkezlerinin girişleri polis tarafından kontrol edildiği için bisikletinizi merkezin dışında bir yerlere bırakmak zorunda kalabilirsiniz.
Ertesi gün ise geçit törenleri, bando takımlarının gösterileri ve konserlerle rengarenk bir sabaha uyanıyorsunuz. Ayrıca normalde sokakta bir şeyler satmak için resmi olarak izin alınması gerekiyor olsa da bu kural (ve daha niceleri) Kingsday için geçerli değil, bu yüzden eğer Amsterdam’daysanız Damrak Street boyunca kaldırımlara kurulmuş stantların arasından geçebilir ve bitmek bilmez bir pazara gelmişsiniz hissiyatı yaşayabilirsiniz. Çoluk çocuk herkes elden çıkarmak istedikleri eşyalarını ikinci el olarak bu stantlarda satışa sunuyor. Ayrıca turistlerin dikkatini çeken türde hediyelik eşyalar bulmak da mümkün. Hatta eğer isterseniz siz de elinize sokaktan bulduğunuz bir kutu alıp içini satacaklarınızla doldurarak portatif standınızı elinizde taşıyabilirsiniz bile. Böylece hem çevredekileri izlemiş, hem ticareti deneyimlemiş, hem de o günün içki parasını çıkartmış olursunuz.
Amsterdam’da alışveriş yapmak için bir markete girmek Kingsday anında inanılmaz zorlaşıyor çünkü o kadar kalabalık oluyor ki insanlar marketlerin dışına taşıyorlar, kuyruklar uzadıkça uzuyor. Bu yüzden herkes çareyi dışarıdaki stantlardan bira, su ve yiyecek almakta buluyor. Fakat sokaklarda satılan bu ürünlerin fiyatı marketlere göre çok pahalı oluyor ne yazık ki. Suyun fiyatı bile 2 katı olduğundan dolayı marketler için biraz sabırlı ve ısrarcı olunması en iyisi. Aslında Amsterdam’ın en kalabalık günü olan bu gün bile insan sayısı açısından bir İstanbul etmiyor tabi ki, bu yüzden göz korkutucu olmasına gerek yok. Hollanda için normallerin çok üstünde sadece. Ek olarak, şehirler arası ulaşım için kullanılan trenler de normalden çok daha kalabalık olabiliyor. Bu yüzden başka bir şehre gidecekseniz sabah erkenden çıkmakta ve gece çok da geçe kalmadan dönmekte fayda var, trenlerin iptal olması ihtimaline karşı.
Her ne kadar şehirlerin kendisi zaten festival alanına dönüşmüş olsa da biletli etkinlikler ve kapalı festival alanları da mevcut. Ayrıca Amsterdam ve Utrecht gibi kanal şehirlerinde bot turlarına ve bot partilerine katılma imkanınız da var. Genel olarak bunların da biletleri oluyor ve bir ay öncesinden tükeniyor. Kanalların kenarlarına oturup botlarda dans eden ve eğlenen insanları görmek, uzaktan onlara katılmak ve selam vermek de oldukça keyifli bir aktivite. Zaten günün sonunda dans etmekten ve insan kalabalığında yürümeye çabalamaktan o kadar yorulmuş oluyorsunuz ki (tatlı bir yorgunluk tabi), Vondelpark’ta biraz soluklanmak size iyi gelebilir. Parktaki tuvalet sıraları biraz problemli olsa da belediyeler genel olarak biraz da şaşkınlıkla karşılayacağınız üzere şehrin her yerine portatif tuvaletler yerleştirmişler, fakat bunların bazıları fazla ortalıkta ve açık tuvalet hissiyatı yaratabiliyor, hijyeni de biraz şüphe uyandırıyor haliyle.
Bütün bu eğlencenin en şaşırtıcı ve kötü yanı ise çöp kutuları etrafında ve caddeler boyunca biriken çöpler. Hollandalılar geri dönüşüm ve çöp atma alışkanlıkları konusunda Avrupa’da ve tüm dünyada örnek gösterilecek bir toplum olsalar da bütün senenin dikkat etme ve kuralara uyma çabasının acısını bir günde çıkarıyorlar adeta, bu da kuralların geçerli olmadığı ikinci bir durum. Ya da belki normaldeki çöp toplama faaliyetleri bu günün kirlenme hızına yetişemiyor. Kaldırımlarda fazlasıyla bira kutusu, pet şişe ve bardak görebilirsiniz bu yüzden. Bütün ülke bir festival alanına döndüğünden festival sonrası böyle bir tabloyla karşılaşmak da oldukça normal aslında. Belki de bu konuya olan özel titizlikleri ve hassasiyetlerinden dolayı Hollandalılar’dan beklenmeyen bir durum o kadar.