Aldatıcı Eylem Üzerine / Sokrates

Her aldatıcı eylem ahlaki açıdan yozlaşmış mıdır?

Aldatmak kabul edilebilir mi? Her aldatma kötü niyetli midir? Her görünen gerçek midir?

Düşündüğümüzde aldatmanın kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Aldatmak kötüdür. Birini kandırmak bayağılaşmaktır. Peki, her şey göründüğü gibi midir?

Sokrates bu konuda şöyle düşünür: Her aldatıcı edim ahlaksızca değildir. Bazı edimler vardır ki aldatıcıdır fakat iyi niyetle yapılmıştır. Örnek olarak da bize şunu sunar: Birinin bıçağını çaldın, bu kötü ve aldatıcı bir eylemdir. Fakat o kişi kendini çok kötü hissediyor ve kendini o bıçakla öldürmeye niyetliyse, o zaman bu davranış yine aldatıcı olmasına karşın, ahlaksızca bir davranıştır diyebilir miyiz? Sokrates bu sorusuyla birçok farklı konuda da bizi düşündürüyor.

Aldatıcı, aldatmak sokrates

Kesinliğinden emin olduğumuz şeyler gerçekten öyle midir? Yoksa biz sadece kendi sınırlarımız kadar mı algılıyoruz? Cesaret nedir, risk almak mıdır? Bizim için çok kıymetli birinin hayatı pamuk ipliğine bağlı olursa, yine de risk alabilir miyiz, buna cesaret edebilir miyiz?

Bilgelik nedir? Bir şeyi tam yapmak mı yoksa birçok şeyi bilmek mi? Sokrates’e göre bu ikisi de bilgelik değildir. Ona göre bilgelik, neyi bilebileceğimizin farkında olmak ve varoluşumuzun doğasını algılamaya çalışmaktır. Belki de bu yüzden Sokrates zamanının en bilge kişisi olarak görülmüştür. Daima hiçbir şey bilmediğini söyleyen Sokrates’in yaşamı çoğunlukla sorgulamak üzerine geçmiştir. Ona göre sorgulanmamış yaşam, yaşam değildir.

Hakikaten birçoğumuz sorgulamadan yaşıyoruz, yaşamıyoruz esasında sadece var oluyoruz. Adına yaşamak diyoruz. Kendimize sormamız gerek; biz yaşamak eylemini hakkıyla yapabiliyor muyuz? Hakkıyla yaşamak ne demek, ne yapmak gerek?

Zannediyorum ki kişi kendini tanıyınca; ne istediğini, bunun için ne yapması gerektiğini bilecek ve kendi yolculuğuna emin adımlarla başlayabilecektir.

Her görünen gerçek midir?

Gerçek dediğimiz şey nedir? Nesnel olan şeyler gerçekliğe dair bir takım kesin olgular taşıyabilir belki. Fakat öznel olan herhangi bir şeyin gerçek olup olmadığı nasıl anlaşılır, buna nasıl karar verilir?

Görünen şey midir gerçek olan? Hayır. Hayır, elbette değil. Bunun böyle olduğuna bir an olsun inanmam. Zira insan içinde habis niyetler taşırken masum bir çocuk edasıyla gülümseyebilir, öyle davranabilir. Hatta kendini bile kandırabilir. Fakat yine de bunlar gerçek değildir. Olsa olsa gerçekliğin tozuna bulanmış, onun kıyafetini giyinmiştir. Böylesi bir durumda ne yapacağız, kime güveneceğiz, nasıl inanacağız dostluğa? Sevdaya, aşka nasıl kanacağız? Üstelik biz dahi kendimizi kandırıyor olabilirken! Hiç mi şüphe duymayacağız, hiç mi düşünmeyeceğiz “Gerçekten ne hissediyorum?” diye? Aşktan şüphe duyulmamalı oysa. Kuşku duyarak nasıl seveceğiz? Bu gibi müphem hislerle nasıl baş edeceğiz, en nihayetinde insanız, insanı aşan duyguları nasıl üstleneceğiz? Ancak bir olunarak aşılacak şeyleri hiç olarak atlatabilir miyiz?

İşte o zaman kendimizi bile isteye bu aldanma ateşine atacağız. Yaşamak olayı böyle oluyorsa biz de tabii ki bunu yapacağız. Şüphe duyduğumuz zamanlar olacak elbet, o zamanlarda da karşımızdakine inanacağız. Gerçeğe bürünen yalanı asıl kabul edecek, öyle bağrımıza basacağız. Çünkü aksini yapmak bize eziyet verecek. Eziyetle yaşamak ise en adi ölümden beter.

Gerçeklerden kaçıp yazmaya sığındım. Çünkü gerçeklerin zehri ancak yazmakla atılırdı.

Bir yanıt yazın