Güç ve Yozlaşma Üzerine

19. yüzyılın İngiliz tarihçi ve düşünürü John Dalberg-Acton, ‘’Güç yozlaşma doğurur. Mutlak güç mutlak yozlaşma doğurur’’ dedi. Onun bu vecizesi, psikolojik araştırmalara da konu oldu. Özellikle de Philip Zimbardo isimli sosyal psikoloğun yapmış olduğu ‘1971 Stanford Hapishane Deneyi’ ile canlı olarak resmedilmiştir.


Philip Zimbardo deney için Stanford Üniversitesi’nin Psikoloji Departmanı’nın bodrum katına sahte bir hapishane tasarlatmıştır. 2 hafta sürecek olan deney için yetmiş kişi arasından 24 üniversite öğrencisi mahkûm ya da gardiyanı oynamak üzere seçildiler. Fakat hangi role sahip olacaklara bildirilmedi.

Mahkumlara, gardiyanları dinleme zorunluluğu yüklendi. Gardiyanlara da sözlerini mahkumlara geçirebilmek adına şiddet hariç her türlü yolu kullanmaları özgürlüğü verildi. Deney başlangıcında gardiyanlara tıpkı gerçek bir gardiyanmış gibi ellerine sopalar, göz teması kurmamak için gözlükler verildi. Mahkumlara da klasik mahkum kıyafeti giydirildi ve bilekleri zincirlendi. Sonuç olarak gerçek bir hapishane ortamı yaratıldı.

“Sınırsız güç yozlaşmaya mahkumdur.”

Willliam Pitt

Deneyin Başlangıcı

14 Ağustos 1971 günü, mahkum olacak denekler silahlı soygun suçu nedeniyle polis tarafından ansızın tutuklandı. Mahkumlar gerçek bir tutuklanma gibi her türlü prosedürden geçirildi ve taşıma aracılıyla hapishaneye transfer edildi.

Deneyin ilk gününde görece sorunsuz bir şekilde her iki tarafta rollerine adapte oldular. Fakat ikinci gün mahkumlar, kapıları yataklarla engelleyerek gardiyanları dinlemeyeceklerini dile getirdiler. Bu şekilde gelişen günün ardından her şey daha da vahşi düzeye ulaşmaya başladı.


Yalnızca birkaç gün içerisinde gitgide sadist düzeye ulaşan gardiyanlar ve psikolojik bunalıma giren ve korkaklaşan mahkumlar için deney daha farklı bir boyut aldı. Gardiyanlar sahip oldukları güç ile beraber mahkumlar üzerinde pek çok psikolojik tahakküm ve taktikler geliştirmeye başladılar. Kısa süre sonra da gardiyanlar önce gizli sonrasında açık olarak şiddet uygulamaya başladı.

Deneyin 36 saat sonrasında 8612 numaralı mahkum, oldukça farklı tavırlar sergilemeye başladı. Psikolog Zimbardo şöyle dile getiriyor:

8612 numaralı mahkum çılgın tavırlar içerisine girmeye başladı, bağırıyor, çığlık atıyor, küfrediyor ve kontrolsüz öfke nöbetleri geçiriyor. Onun gerçekten bu psikolojik durumda olduğunu kabullenmemiz epey bir zaman aldı ve sonunda onu salma kararı verdik.

Deney o kadar sadistçe bir duruma gelmişti ki yalnızca 6 gün sürdürülebildi. Zimbardo hedeflenen süreye ulaşmadan deneyi sona erdirmek zorunda kaldı. Güç sahibi olan gardiyanlar ilk günden itibaren sözlerini dinletebilmek adına giderek artan bir şiddet yönelimi içerisine girdiler. Mahkumlar ise ilk günlerde inatçı ve özgür bir tablo çizerken sonrasında gardiyanların tavırları ile psikolojik bunalıma girdiler ve korkakça tavırlar sergilemeye başladılar.

Bu örnekte görüldüğü üzere bir kimsenin eline verilen güç onu farklı bir kişiliğe büründürmeye başlıyor. Güç verilmeden önceki kişiliği ile güç verildikten sonraki kişiliği arasında büyük bir fark oluşuyor. Sahip olduğu sosyal düzeye uyum sağlıyor ve o statünün gerektirdiği gereksinimleri yapıyor.


Burada verilen güç imgelemi yalnızca ‘kişiler üzerinde söz sahibi olmak’ değil elbette. Bir insana verilecek olan para, statü gibi kavramlar onun sahip olduğu değerleri değiştirme özelliği gösterebilmektedir.

Frank Herbert bu konuya farklı bir yaklaşım getirerek şunu söyler:

Tüm devletlerin sürekli yinelenen bir ıstırabı var: Güç, hastalıklı kişilikleri kendine çeker. Yozlaştıran güç değildir, ancak yozlaşabilecek insanlar güce karşı çekim hisseder.

Güce ulaşanlar yalnızca kişisel düzeyde değil, devlet içerisinde farklı kurumlarda da toplumsal bir yozlaşmayı beraberinde getirebilmektedir. Tarih içerisinde güç ve yozlaşma kavramlarını çokça görmekteyiz. Örneğin ‘Caligula’ olarak bilinen Roma İmparatoru, Tiberius’un zalimce ve kötü yönetiminin ardından halka karşı oldukça cömert paylaşımlar yaptı. Askerlere fazladan para verdi, sürgündeki kişileri affetti, Tiberius’un yapması gereken pek çok şeyi yaptı ve sonucunda da her kesimin sevgisini kazandı. Ama sonrasında gücü arttıkça tutumları da değişmeye başladı. Kız kardeşleriyle ensest ilişkiye girdi, senatörlere kötü davrandı, Roma ekonomisini zor duruma getirdi. Ekonomiyi kötü hale getirmesinin yanı sıra parti yapmak için gemi inşa ettirdi.

Bu gibi davranışlardan örneklemle sahip olunan fenomen, onları kısa sürede bambaşka kişiliklere dönüştürmeye yol açabilmektedir.

Döneminin sanat aşığı Hitler, gençliğinde resimle uğraşmıştır. Onun bu sanatsever kişiliği nasıl olur da iktidara geldikten sonra dünya tarihine geçen bir travmanın unsuru olur?

Kaynaklar:

Dinlemek için - Podcast: https://open.spotify.com/episode/1HsyPqqtdKcyBHTIykbrIO?si=utmh5lwDQWS78SB3Hwh5qg

Uzayla'da Keşfet!

Bir yanıt yazın