Günümüzde Acı ve Mutluluk İlişkisi

Ölemeyecek kadar canlı, yaşayamayacak kadar ölüyüz.

Günümüz modern insanı için performans önemli bir göstergedir. İnsanlar daha mutlu görünmek, daha başarılı olmak, daha fazla kazanmak ve daha ‘iyi’ bir yaşam için gelenekselin ayak izlerini takip ediyor. Sınavda daha başarılı olmak isteyen öğrenci, daha çok kazanmak isteyen bir memur, statükoyu elde etmek için sürekli çalışan bir akademisyen, mutluluk pozlarıyla geniş bir kitleyi etkilemeye çalışan influencerlar ve bunları takip eden milyonlarca insan.

Daha mutlu ve pozitif bir yaşam için gösterilen çabalar, Byung-Chul Han’ın söylemiyle, insanları ‘mutluluk, olumluluk’ toplumuna her geçen gün daha da yakınlaştırmaktadır. Bu ‘olumluluk’ toplumu, içinde ‘acı’ kavramını barındırmadan bir yaşam süreci oluşturmayı planlamakta. Her insan, içinde barındırdığı acı duygusunu gizlenmesi gereken, istenmeyen bir duygu haline getirmiştir.

İnsanlar acı verecek herhangi bir durumdan kaçınma eylemi içerisine girmekte. Bunları; olumsuz duygu ve düşüncelerden uzak durarak, acı verecek bir tartışmanın içine girmeyerek göstermekte. Günümüz toplumunda acı bir zayıflık belirtisi, gizlenmesi gereken bir ‘şey’ olarak görülmektedir. Dolayısıyla başarı, performans, mutluluk dünyasıyla uyuşmaz. Fakat gerçek mutluluk ancak acıyla mümkündür. Mutluluğu başkalaşmaktan kurtaran şey bizzat acıdır. Onu daim kılar. Acıdır mutluluğu taşıyan. Mutluluk ve acı bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

Beğenilirlik ve Acı

Günümüz toplumu her şeyi ‘beğeni’ kavramının içine sıkıştırmaktadır. Sosyal medyanın getirmiş olduğu beğeni kültürü, artık yaşamın her bir organına bulaşarak, virüs formuna dönüşmüştür. Beğenmek ve beğenilmek, olumsuz/yorucu hayatın bir ağrı kesicisi haline gelmiştir. Keskinlik, netlik içeren hayat, herkesin Instagram olarak gördüğü bir olumluluk, softluk, basitlik dünyası durumuna geldi. Fakat acının arındırıcı bir etkisi olduğu unutulur. Acı katarsis bir etkiye sahiptir. Acının olmadığı bir yaşam gerçeklerden uzaklaşmak, arınmamak anlamına gelmekte.

Beğenilirlik kültürünün oluşmasında birçok neden bulunmakta. Öncelikle kültür ürünlerinin giderek metalaşması ve tüketilebilir nesneler haline gelmesine dayanır. Dolayısıyla yaşamımızı oluşturan şeyler, tüketim nesnesi haline gelerek, beğenilir bir şekil almak zorunda kalır. Her şeyin tüketilebilir bir şey olarak görüldüğü dünyada ‘acı’ duygusu istenmemekte. Çünkü kimse acıyı tüketmek istemiyor, acıyla ilgili herhangi bir şeyin içerisinde var olmamaktadır. Acının yanı sıra ‘estetik’ kavramı da tüketim kültüründen payını almaktadır. Çünkü estetiğin yerini beğenilirlik, kazanç gibi kavramlar almaktadır.

Acı ve mutluluk ilişkisi
Separation, Edvard Munch, 1896

Toplumun acıdan kaçınma -algofobi- arzusu nedeniyle acı artık yalnızca ilaçlarla mücadele edilecek anlamsız bir kötülüktür. Acı deneyimlenmekten yoksun içi boş bir nesne haline dönüşmüştür. Acı her ne kadar deneyimlenmekten yoksun durumda olsa da yok olmamıştır. Sadece görünüşünü değiştirmiştir ve yüzeye çıkmayı beklemektedir. Yüzeye çıkma anı ise insanın gerçeklikle karşılaşmasıdır. Çünkü gerçeklik, acıdır. Gerçek olan her şey acıdır.

Jünger acının ortadan kaldırılamayacağı fikrindedir. Acının ekonomiyle analojisinden bahseder. Bastırıldığında gizli bir köşede ”görünmez bir sermaye” şeklinde ”faiz üzerine faiz alarak birikir”. Görünen o ki acı hayatın dışına atılamaz. Jünger’e göre acı yalnızca engellenmiştir ve ortaya çıkmayı beklemektedir.

Acı duyuyorum o halde varım.

Acı olmadığında yaşamdan ve özellikle gerçeklikten kopuk hale geliriz. Acı hayatın düzenini oluşturan etmenlerden yalnızca bir tanesidir. Dolayısıyla acı olmadığında körüzdür, gerçekliğe ve bilgiye ulaşamayız. Var olma duygusunu acıya borçluyuz. Acı ortadan kalktığında yapay olarak acılar yaratırız. Macera sporları ve riskli davranışlarımız var oluşumuzdan emin olma çabalarımızdır. Acı insan ilişkilerin varlığını ve sürekliliğini sağlamak için bir araçtır. Marcel Proust, ”Tekrar sevebilmek için tekrar acı çekmemiz gerekir.” der.

Düşünmek acı vericidir. Düşünme eylemi ve algılama hissi acı vericidir. Fakat düşünme eylemi insanın var oluş temellerinden birisidir. Farkında olmak acı vericidir. Ama farkında olmaya devam ediyoruz/etmeliyiz. İnsanın acı ile bağlantısı dijitalleşen dünyada her ne kadar olumluluğa/pozitifliğe dönüşse de Jünger’in ‘gizlenmiş acı’ söylemi geçerliliğini korumaya devam ediyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

  • Chul Han, Byung. Palyatif Toplum Günümüzde Acı, Çev. Haluk Barışcan, İstanbul, Metis Yayınları, 2022.
  • Foucault, Michel. Hapishanenin Doğuşu, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, İmge Kitabevi 1992.

Uzayla'da Keşfet!

Bir yanıt yazın