Neden Uyuyamıyoruz? Uykunun Metalaşması

Jack London Martin Eden’da, ”Uyku onun için unutmak demekti; uyandığı her sabahı kederle karşılıyordu. Hayat onu kaygılandırıyor, sıkıyor, zaman ise eziyet gibi geliyordu” der.¹ Uyku kimisi için yeni bir güne başlamanın hazırlığı kimisi içinse hayattan soyutlanmak anlamına gelmektedir.


Araştırmalara göre her üç yetişkinden en az bir tanesi uykusuzluktan şikayetçi, keza son yıllarda uyku ilacı reçeteleri de artış eğilimi göstermekte. İnsanlar yalnızca uyumak için değil ertesi gün uyanık kalmak için de ilaç kullanıyor. İlacın yanında yapay uyarılma sağlamak amacıyla kahve tüketiliyor. Eskiden toplumlar için oldukça doğal bir durum olan uyku artık elde etmek için savaştığımız, kontrol altına almaya çalıştığımız bir metaya dönüştü.

İnsanlar kaygılarını, üzüntülerini, başarısızlıklarını depresif hallerini uyku yoksunluğuna bağlıyorlar. Birçok insan uyumadan önce hatta uyku sırasında bile telefonunu kontrol ediyor ve uyanır uyanmaz da yine telefonu ile ilgileniyor. Yatağımızdayken mesajlar, videolar, pek çok sosyal medya gönderisine maruz kalıyoruz. Tüm bu kendimizi oyalama aktiviteleri beraberinde de bir uyku problemini getirmekte.

Uykusuzluk ve uykuyu arzulama isteği beraberinde uykunun pazarlanması kavramını getirmektedir. Yani ekonomik kazançlar. Eskiden uyku fakir için de zengin için de standart bir şeydi, statüye göre fark etmiyordu. Günümüzde ise sürekli empoze edilen yatak reklamları; konforlu yatak, iyi bir uyku gibi şeyleri de beraberinde getirdi. Uyku problemi bir gelir modeline dönüştü. Rahatsızlık demek tedavi demek, daha fazla uzman ve daha fazla gelir demek.

Yazar Jon Mooallem’in dediği gibi, yataklar bir zamanlar ‘anonim beyaz dikdörtgenler’ iken, günümüzde ‘bütüncül sağlık ve zindelik araçları’ haline geldi. Uykusuz birey kavramı bugün çoğu kentsel toplumdaki insan profiline uyuyor. Avrupa ülkelerinin karşılaştırıldığı aşağıdaki grafikte, Türkiye en az uyku süresine (6 saat 50 dakika) sahip ülke olarak göze çarpmakta.

Neden uyuyamıyoruz?
Ortalama 6 saat 50 dakika ile Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en az uyuyan ülke oldu. Kaynak: Veri Kaynağı

1950’lerin tıp kitapları herkesin minimum 8 saatlik bir uyku sürecine ihtiyaç duyduğunu belirtiyordu. Fakat 60’lara ya da sonraki yıllara geldiğimizde William Dement ya da diğer popüler bilim yazarlarınca bu süre safsata olarak nitelendirildi. Aslında farklı bireylerin uyku sürecinin başlangıcı ve bitişi pek çok etmen tarafından belirleyici olması ile birlikte kişiler arası bir ayrım gözetmeksizin erken ya da şu saatte yatmasını talep etmek yani ‘kurala uygun’ uyumasını sağlamak da safsata.

Uykuya dalmakta zorlanan, uyuma sorunu yaşayan bireyler için kullanılan ”insomnia‘ terimi, uyku problemi yaşayanlarda sıkça karşımıza çıkmaktadır. Uykusuzluk sorunu yaşayan insanlar, uyuma sürecinde ve uyandıklarında performans, enerji düşüklüğü hissederler. Artık insanların tek isteği yoğun iş temposunun ardından rahat bir uyku sürecine girmek olduğu ortaya çıkmakta. Yani eskiden sıradan görünen ‘uyku’ artık ulaşılması gereken bir ödüle dönüştü.

Zaman ve Uyku

Sosyal tarihçi E. P. Thompson’a göre; Sanayi Devrimi sırasında, zaman artık ‘geçirilecek‘ bir şey olmaktan çıkıp ‘harcanacak‘ bir şeye dönüştü. Bir nevi para birimine dönüştü. İşçinin dinlenme zamanı, efendisinin para kaybettiği zaman oldu. Ki bunun sonucunda da tek tip çalışma saatleri, zamanın metalaştırılması karşımıza çıktı. İnsanlık artık ‘çalışma’ ve ‘uyku’ kavramları arasında bölünmeye başlıyor. Artık yavaş yavaş ‘boşa harcanmayacak zamana’ doğru yöneliyoruz.

Uzayla'da Keşfet!

Bir yanıt yazın