Aynı adı taşıyan eser Platon tarafından kaleme alınmış, bir erdem savaşçısı olan hocası Sokrates’in haksızlıklar karşısında dik duruşunu anlatmıştır. Bu savunmanın başka bir aktarımını da Sokratesîn bir diğer öğrencisi Ksenofon kaleme almıştır. Fakat Ksenofon mahkemeye tanık olmamış, yalnızca duyduklarını aktarmıştır. Ksenofon’un yazdıklarıyla Platon’un yazdıkları tutarlılık gösterir. Bu da gösteriyor ki Sokrates’in savunması bir özgünlük içindedir.
Üç Atinalı (Meletos, Anitos ve Likon) M.Ö. 399 yılında Sokrates’in aleyhine bir dava açmışlardır. Davanın nedeni ise onun topluma karşı bir tehdit unsuru olarak görülmesidir. Suçlama iki kısımdan oluşuyor. İddianın birinci kısmı Sokrates’in sapkın bir mezhebe sahip olduğu iddiasıdır. Onu tanrıtanımaz olarak suçlamışlardır. İkinci kısım da ise, Sokrates’in gençleri yoldan çıkardığı iddia edilmiştir. Bu iddiaların arka planında birçok şey vardır. Örneğin Sokrates şehrin soylularını sorularıyla rahatsız etmiş ve onları kamuoyunda rezil etmiştir. Bu iki iddiayı birleştirecek olursak Sokrates, dini ve siyasi düşmanlıktan yargılanıyordur.
Mahkeme
Savunma ise üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Sokrates’in, kendisine yöneltilen suçlamalara verdiği cevaplar yer alır. Bunun ardından suçlu bulunuyor ve yasalar gereği, suçuna bir ceza biçmesi gerekiyor. İkinci bölümdeki konuşmada ise kendisinin cezalandırılması yerine ödüllendirilmesi gerektiğini söylüyor. Devlet tarafından bakılıp beslenmesi gerektiğini söyleyince yargıçların büyük bir çoğunluğu ölüm cezası veriyorlar. Üçüncü bölümde ise yargıçlara yaptığı son konuşma yer alıyor. Üçüncü kısma Platon’un uydurması diyenler de vardır.
Sokrates Yargıçlara Ne Söyledi?
”Bakın, az daha sabredemediğimiz için Atinalılar neler denecek sizin için: Kentimizi kötülemek isteyenler, Sokrates’i, bir bilgeyi öldürttüğünüzü söyleyerek kınayacaklar ve sizi utandırmak için -öyle olmadığım halde- benim bir bilge olduğumu söyleyecekler. Bir süre daha bekleseydiniz istediğiniz kendiliğinden olacaktı. Yaşımı görüyorsunuz; epeyce ilerledi ve ölüme çok yaklaştım. Ayrıca bu söylediklerim hepimize yönelik değil, yalnızca beni ölüm cezasına çarptıranlar için. Bunlara söyleyeceğim bir-iki şey daha var: Belki de sizi etkileyici söylevler çekmediğim için hüküm giydiğimi düşünüyorsunuz. Söylev derken sizi ikna edecek türden konuşmalardan, ne yapıp ne edip ceza almaktan kaçınmak gerektiğine inansaydım yapacağım konuşmalardan söz ediyorum. Ama hiç de öyle değil. Yeternce iyi konuşmadığım için değil, yeterince küstah ya da yüzsüz olmadığım için ve size duymaktan hoşlanacağınız şeyler duyurmadığım, yakınan, inelyip sızlanan, bana yakışmayacağını düşündüğüm bir sürü şey yapıp söyleyen bir Sokrates göstermediğim için hüküm giydim ben. Kendimi böyle savunduğum için pişman değilim.
Ve size, beni öldüren yargıçlara Zeus adına, ölümümden hemen sonra beni öldürerek çektirdiğiniz cezadan çok daha ağırını çekmek zorunda kalacağını söylüyorum. Yaşamlarınızın hesabını vermekten kurtulma umuduyla mahkum ettiniz siz beni; oysa tam tersi gelecek başınıza göreceksiniz. Çünkü insanları öldürerek kötülük içinde yaşadınızın yüzünüze vurulmasını engelleyeceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Eğer ölüm iyi bir şeyse, bir yandan Orpheus’la, Musaios’la, Hesiodos ve Homeros’la buluşup sohbet edecekse, paha biçilebilir mi bu mutluluğa? Bana sorarsanız birkaç kez ölmeye razı olurum bu anlatılanlar doğruysa. Ah, hele benim için ne olağanüstü bir eğlence olurdu, orada Palamedes’le, Telemon oğlu Aias’la ve haksız yargılamaları sonucunda ölen eski zaman kahramanlarıyla söyleşmek! Yazgımı onlarınkiyle karşılaştırmak ne keyifli olurdu!
Siz de yargıçlar, iyi umutlar beslemelisiniz ölüm karşısında. İyi insana ne bu yaşamda ne de ölümden sonra hiçbir kötülük gelmeyeceği, tanrıların onun yazgısına kayıtsız kalmayacağı gerçeğini aklınızdan çıkarmamalısınız. Benim başıma gelenler de bir rastalntı sonucunda gelmedi ve açıkca görebiliyorum, benim için şimdi ölmenin ve tüm sıkıntılardan kurtulmanın en iyisi olduğunu. Tanrısal işaretin beni durdurmamış olmasının da, beni mahkum edenlere ve suçlayıcılarıma fazla kızmamın nedeni de bu. Beni mahkum ederken ve suçlarken benimle aynı düşüncede olmadıkları kesin: Bana zarar verdikleri kanısındaydılar ve olsa olsa bu yüzden kınayabiliriz onları. Yine de onlardan isteyeceğim bir şey var. Çocuklarım büyüdüğünde Atinalılar, benim sizi tedirgin ettiğim gibi tedirgin ederek cezalandırın onları, erdemden önce zenginlik ya da başka bir şeyin peşine düşerlerse. Ve utandırın onları -tıpkı benim size yaptığım gibi- görevlerini yapmayıp, hiçbir değerleri olmadığı halde kendilerini bir şey sanırlarsa. Eğer böyle yaparsanız hem bana, hem de oğullarıma doğru davranmış olursunuz. İşte kalkıp gitme zamanı geldi; ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Kimse bilemez bunu, Tanrı dışında.”
Sokrates dünyadaki son gününü dostları ve öğrencileri arasında ruhun ölümsüzlüğü üzerine konuşarak geçirdi. Verilen baldıran zehrini titremeden, soğukkanlılıkla içti ve manzaranın ağlattığı arkadaşlarına ”Ne yapıyorsunuz dostlar, amma tuhafmışsınız ha! Ben kadınları bunun için savmıştım; sakin olunuz, metin olunuz” der ve ekler ”Askulepios’a bir horoz parası borcumuz var, unutma Kriton!”
Sokrates ölüme mahkum edildiğinde eşi ”Haksız yere öldürülüyorsun” diye ağlamaya başlayınca, Sokrates ”Ne yani bir de haklı yere mi öldürülseydim?” diye cevap vermiştir.
Kaynak: Sokrates’in Savunması
Uzayla – Kültür Evreni