Kaydırıp durduğumuz sonu gelmeyen reelsler… Sosyal medyada iki hikayede bir karşımıza çıkan, televizyonda veya dijitalde izlediklerimizi kesip duran reklamlar… Sadece yakınlarımızın, tanıdıklarımızın, onların tanıdıklarının değil, hiç görmediğimiz belki de hayatımız boyunca da görmeyeceğimiz dünyanın öbür ucundaki ya da burnumuzun dibindeki bize yabancı insanların, influencerların, ünlülerin hayatlarını sanki bir arkadaşımızmışçasına takip edişlerimiz… Maruz kaldıklarımız üzerinde bir kontrol ve hak sahibi bile olmayışımız… Ve maruz kalmakla beraber belki de aynı anda insanları bir şeylere de maruz bırakışımız…
Bütün bunlar kafamızın içinde bir kaosa ve karmaşaya, bazen küçük çapta psikolojik buhranlara sebebiyet gösterebiliyor. Bir şeye bakmak için telefonumuzu açıyoruz ve aldığımız bildirimler ya da keşfetimize düşenlerin içinde birden kayboluveriyoruz, neye bakacağımızı bile unutarak ekranı kapatmış buluyoruz kendimizi. Sonra o anda karşımıza çıkanların altına gömdüğümüz o şeyi geri çıkarmaya çalışıyoruz hafızamızdan. “Sahi ben ne yapacaktım?”
Sosyal medyanın etkileri konusunda inkar edilemez bir şekilde bize getirdiği ama aynı zamanda bizden götürdüğü o kadar çok şey var ki götürdüklerinin pek de farkına varamıyoruz gibi bir tablo oluşuyor, ki bunu muhafazakar bir yaşlı edasıyla, “Nerde o eski bayramlar?” kafasıyla ya da “Gençlerin hepsinin elinde tablet/telefon, aynı masada oturup birbirleriyle konuşmuyorlar bile.” gibi bir bakış açısıyla söylemiyorum. İfade etmek istediğim işin birazcık daha zihinsel boyutu aslında. Müthiş bir popüler kültür dayatması içindeyiz ki insanlık tarihi boyunca süregelmiş bir durum bu aslında ama dijital dönüşüm öncesinde haberinden sporuna, siyasetçi meme’inden sosyal mesajlı içeriklerine, bulaşık yıkayan maymunundan 3 saniyelik bir videoyla ya da pek de bir mesajı olmayan bir canlı yayınla fenomen olan insanlara kadar bu denli çeşitli içeriklere aynı anda, aynı platformda ve bu kadar kısa süreler içinde maruz kaldığımız muhtemelen hiç olmamıştır.
Öyle ki birbirleriyle beğendikleri postları ya da videoları günlük olarak paylaşan iki insan arasında adeta farklı bir jargon oluşmaya başlıyor ve üçüncü bir kişinin anlamadığı bir dilden konuşuyorlar sanki. Bununla da kalmıyor insanda “Sen bunu izlemedin mi? Yok artık bunu görmemiş olamazsın!” tepkilerine yenik düşmemek için konuşulanları sürekli önceden görmüş ve biliyor olma ihtiyacı ve zorunluluğu yaratıyor.
Koskocaman içerik okyanusunda neyin trend ve popüler olacağını kestiremeyen bizler ise kendi izlediğimiz dizilerin, dinlediğimiz müziklerin ya da gördüğümüz içeriklerin üzerine konuşulacak kadar ya da başkalarıyla paylaşım yapabileceğimiz kadar anlamlı ve iyi olmadığını hissederek kendimizi sorguluyor, olmadığımız bir kişiye doğru itiliyoruz ve duyduklarımızı hemen yakalayıp yutup sindiriyoruz ki kimseden geride kalmayalım. Bununla beraber bu aynı anda birçok şeye maruz kalma olayı bazı insanların hafızasını müthiş geliştirirken bazılarınınkini ise ciddi anlamda köreltiyor ve unutkanlık, dikkat dağınıklığı ve öğrenme güçlüğü gibi durumlara neden olabiliyor.
Öğrenme kavramı da zaten internetle ve dijitalleşmeyle beraber ters dönmüş durumda aslında çünkü ihtiyacımız olan her bilgi o kadar elimizin altında ki bunları aklımızda tutarak pratikte yaşamımıza uygulamak (ki buna öğrenmenin tanımı diyebiliriz) yerine ihtiyacımız olduğunda arama motorunda aratmayı tercih ediyoruz. Beynimizin bunları bulundurmaya artık o kadar ihtiyacı yok ki elektronik aletlerimizi yanımızda ikinci bir beyin olarak taşımaya başladık ve Lamarck’ın kullanılmayan organ körelir teorisine bizzat şahitlik ediyoruz belki. Bizim için bilgileri hatırlaması, aynı anda 15.000 fotoğraflık bir anı hafızasını görsel görsel bünyesinde bulundurması ve matematik hesapları yapması bir kenara; karşımıza çıkardığı içerik ve reklamlarla o anda ne düşünüyor olacağımıza da artık o karar vermeye başlıyor gibi. Bizim için hayal bile kuran, hatta oynadığımız dijital oyunlarla rüya platformları bile yaratan ikinci bir beyin…
Ayrıca hakim olduğumuz bu bilgi ve içerik arşivi o kadar büyük ve engin ki artık bir şeylerin ilgimizi çekmesi ya da ilgimizi çekenleri öğrenmeye heveslenmemiz giderek zorlaşıyor. Eskiden merak duygusunun sonucu harekete geçmek ve zor olsa da bir şeyler öğrenmek ve deneyimlemekken, artık bu duyguyu çok kolay doyurabiliyor ve ortadan kaldırabiliyoruz. Mesela bir yeri geziyorsunuz ve yürüdüğünüz yolun ilerisinde ne olduğunu merak ettiniz. Tarihi bir yapı var mı? Mimari bir sanat eseri mi var? Yol ikiye mi ayrılıyor yoksa karşınıza bir köprü mü çıkıyor?
Bunu öğrenmek için eskiden yapabileceğiniz iki şey olurdu. Ya bilen birine bütün bu soruları yöneltip kafanızda yolun ilerisinin hayali bir haritasını az çok çizerdiniz, ya da sonuna kadar gidip neler olduğunu kendiniz görürdünüz. Şu anda ise Google Maps gibi dijital bir harita sayesinde tek tıkla yol boyunca mevcut bütün dükkan isimlerinden sanat eserlerinin her açıdan çekilmiş fotoğraflarına kadar her şeye ulaşabiliyoruz. Fakat öğrenmesi kolay olanı unutması da kolay oluyor bu da bir gerçek. Birbirimizin hikayelerini bir kitap okur ya da dizi izler gibi takip ettiğimiz için birbirimizi de artık o kadar merak etmiyoruz aslında, çünkü zaten herkes her an birbirinden haberdar, konuşmuyor olsak bile kimin nerede ne yapıyor olduğunu biliyoruz.
Bilgiye ulaşılabilirlik arttıkça o bilgi değerini kaybediyor demek de doğru olmaz tabii ki çünkü dijitalleşme birçok açıdan hayatımızda büyük kolaylıklar da sağlıyor, bize kazandırdığı vaktin önemi yadsınamaz. Fakat bu kazandığımız vakti bize sunduğu ya da dayattığı başka şeylerle bizden fazlasıyla geri de alıyor gibi görünüyor ve farkında olmadığımız bağımlılıklarımız ve sosyal evrimimizle beraber bu kaos ve karmaşayı hem hayatımızın temeline oturtup vazgeçilmez görüyoruz hem de psikolojik, zihinsel ve fiziksel olarak yıpranıyor ve var olan bilişsel kabiliyetlerimizi kaybetme ihtimaliyle yüz yüze geliyoruz.
Dinlemek için - Podcast: https://open.spotify.com/episode/7lDCPTUrhHh1G1koNWsL25?si=UFQpwHkaQ4qcFod9iKTPbg
Yorumlar (2)
Bir yanıt yazın
Yorum yapmak için giriş yapmalısın.
Düşündüklerimi ve söyleyemediklerimi okumuş gibiyim ✨
ilgimi çeken bir içerik, teşekkür ederim ✍️