David Fincher’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu Fight Club – Dövüş Kulübü (1997); Brad Pitt ve Edward Norton gibi yıldız oyuncuların rol aldığı metaforlarla dolu başarılı bir yapım…
Tüketim toplumunu, kapitalizmi, bedensel olarak dünyada olan fakat ruhen başka bir dünyada varlık gösteren beyinsiz insanlara yönelik taşlamalar içeren muazzam bir film. Sistem mi bizi belirliyor yoksa biz mi sistemi yaratıyoruz? Tyler Durden felsefesini izleyicilere çarpıcı şekilde ileten film, düzene eleştiri filmlerinin ötesine geçmiştir.
“Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra hayallerinizdeki yatak. Perdeler. Halılar. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.”
“Daha dibe vurmadan çözülürsen” diyor Tyler, “asla sonuna kadar götüremezsin.” Ancak felaketten sonra yeniden doğabilirmişiz. “Ancak her şeyini kaybettikten sonra” diyor Tyler, “canının istediğini yapmakta özgür olursun.”
Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar; neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için.
Her akşam ölüyor ve her sabah doğuyordum.
Eğer ne istediğini bilmezsen, bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş.
“Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun.”
Bazen bir şey yapar ve belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur.
Her gün işe gidiyorsun. Akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında aldığın tek şey koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durumdasın.
Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı; ama bizim de savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. Büyük buhran bizim hayatlarımız. Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz.
Biz tarihin ortanca çocuklarıyız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük; ama bunların hiçbirini olamayacağız. Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor…
Ve gün gelecek sonraki nesil diyecek ki:
“Bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar.”
Uzayla – Kültür Evreni