”Geldik, gördük ve gittik.” Dinozorlar bir zamanlar yeryüzünün egemen güçleriyken şimdi sadece fosilleri kaldı. 66 milyon yıl önce kitlesel bir yok oluşla ortadan kaybolan dinozorların fosillerini günümüzde paleontoloji bilimi sayesinde inceliyoruz.
Öncelikle fosiller milyonlarca yıl boyunca bir yerlerde bulunmayı beklemiştir fakat insanlığın dinozor kalıntılarını incelemesi 18. yüzyıla dayanır. Fransız doğabilimci olan Georges Cuvier bu alana ilgi duymaya başladı. Ayrıca Cuvier 1796’da fosil kalıntıları (mamutlar ve Amerikan mastadonu) ile ilgili çalışmasını yayımladı. O, bazı fil kalıntılarını günümüz filleriyle karşılaştırdı ve bu kalıntıların bazılarının nesli tükenmiş hayvanlara ait olduğunu buldu. Cuvier, makalesinin sonlarında dinozor aleminin bir felaket sonucunda kaybolduğunu söylemiştir. Cuvier araştırmalarında pterosaur (kanatlı sürüngen) ve mosasaur (deniz kertenkeleleri) gibi sürüngenlere ait fosiller buldu.
Fransız doğabilimcinin bu çalışmaları, 19. yüzyıl çalışmaları için bir başlangıcı, kıvılcımı yarattı. Ardından İngiliz jeologlar inanılmaz keşiflere imza attı. Örneğin İngiliz koleksiyoncu Mary Anning, ichthgosaur (yunus benzeri yüzen sürüngen) ve elesiosaur (kaplumbağaya benzeyen yüzen bir sürüngen) gibi fosilleri buldu.
Yok Olma Teorileri – Dinozorlar
20. yüzyıla geldiğimizde tarihteki bu yok oluşların nedenleri ile ilgili birçok teori ortaya atıldı. Yani aslında Paleontologlar kitlesel yok oluşlar ile ilgili spekülasyonlar ortaya attılar. Mesela bu teorilerden biri, türün yaşlanması ile ilgiliydi. Bu teoriye göre hayat bir merdiven gibidir, zaman ilerledikçe bir üst kademeye çıkılıyordu ve bu arada da kendini geliştiriyordu. Ki burada evrimden bahsediyoruz. Dinozorların anatomisi yıllar ilerledikçe evet değişmiştir. Dişlerin kaybolması, boynuzların değişimi dinozor ırkının yaşlandığının göstergesiydi. Tabi tüm bu teoriler aslında tek bir fosil parçasına dayandırılarak genelleştiriliyordu.
1920’lere geldiğimizde Amerikalı bir panteolog olan William Diller Matthew, dinozorların iklim değişikliği nedeniyle yok olduğunu dile getirdi. Bu iddia da aslında mantıklı çünkü Kretase ve Paleojen çağları arasında Dünya bir dönem sulak ve çamurluyken (dinozorlar için ideal yaşam koşulu) kuru bir gezegene dönüşmüştür. Birkaç yıl boyunca diğer araştırmacılar da bu fikir üzerinden yürümüşlerdir. Bu düşünce 1960’lar ve sonrasına kadar devam etti ve genel olarak yok oluş çevresel koşullara bağlanmıştır.
Fakat 1977’de yapılan bir keşifle yepyeni bir teori oluştu. Walter ve Luis Alvarez o döneme ait olan kil tabakasında iridyum elementini keşfetti. İridyum Dünya’da bulunan bir element değildir aksine Dünya dışı bir yerde (meteorlarda) bulunduğundan dolayı yok oluşlarla ilgili ilginç bir gelişme yaşandı.
Luis ve Walter Alvarez 1980’de ortaya bir teori attılar. Dünya’ya 10 kilometre çapında bir asteroidin çarpmasıyla yerkabuğunda devasa bir delik açılmıştır ve ortaya çıkan enerji ile havada toz bulutu oluştu. Bu nedenlerden dolayı da dinozorların kitlesel yok oluşu başladı. Bu iddialar ilk zamanlarda pek talip görmesede zamanla Dünya’nın farklı bölgelerinde bulunan iridyum elementi, iddiayı oldukça güçlendirdi.
1991’de Meksika’da bulunan ve 200 kilometre genişliği olan Chicxulub krateri tüm bu iddiaları kanıtladı. Asteroidin bu kıta sahanlığına çarpmasıyla devasa gaz bulutları oluşturdu ve bu gazlar Dünya’ya büyük felaketler getirdi.
Sonuç olarak Kretase – Paleojen dönemleri arasında gerçekleşen bir olay nedeniyle Dünya’daki canlıların yüzde 75’i yok olmuştur. Bu yok olan canlıları ise uçamayan dinozorlar, deniz sürgünleri gibi canlılar oluşturuyor. Bütün bu kanıtlar bizlere bu dönemin neslinin meteor çarpmasıyla yok olduğu iddiasını güçlendiriyor.
Uzayla – Kültür Evreni