Film İnceleme: No Time To Die

Ölmek İçin Zaman Yok, klasik James Bond aksiyonunu ve felsefesini betimler nitelikte olan adıyla 25. resmi James Bond filmi. Daniel Craig`li James Bond serisinin son filmi No Time To Die, henüz sinemada gösterime girmeden önce bile büyük bir sansasyon yaratmıştı. 163 dakikalık süresi ile serinin en uzun Bond filmi özelliğini taşıyan efsanede, Daniel Craig de en uzun süre Bond karakterini oynayan aktör unvanına sahip.  


2006`da Casino Royale, 2008`de Quantum of Solace, 2012`de Skyfall ve 2015`te Spectre ile karşımıza çıkan Bond öyküleri seyirciyi bir hayli tesiri altında bırakmıştı. 2 yıllık bir gecikmenin ardından 2021`de gösterime giren No Time To Die, serinin son filmi olması özelliği nedeniyle diğer James Bond filmlerinden oldukça farklı bir çizgi çiziyor.

Daniel Craig`li seriye veda niteliği taşıyan bu filmde olay örgüsü bu defa yalnızca Bond etrafında değil Spectre`da tanıştığımız Madeleine etrafında da yoğunlaşıyor ki bu durum filmi diğer Bond filmlerinden farklılaştıran etkenlerden biri. Hatta öyle ki hikaye, Madeleine`in çocukluğundan bir kesit ile başlıyor. Açılış sahnesindeki gerilim sekansıyla serinin bir önceki filmi Spectre`dan enstantaneler de seyirciye hatırlatılıyor. Bu sahnede Billie Eilish`ten dinlediğimiz No Time To Die, daha ilk dakikalardan sansasyonel bir Bond izleyeceğimizin sinyallerini verir nitelikte.

No Time To Die

Artık eskisi gibi bir formda olmadığını sıkça hissettiren ve adeta inzivaya çekilmiş bir James Bond karşılıyor bizi filmde. Klasik Bond aksiyon sahneleriyle devam eden akışta, La La Land filminden hatırladığımız Linus Sandgren`in görüntü yönetmenliğinde çıkardığı harika iş, özellikle aksiyon sahnelerinin başarısında göze çarpıyor.

Filmi serinin diğer filmlerinden farklı kılan detaylardan bir diğeri, Bond`un yerine gelen Afrika kökenli yeni kadın 007 Nomi. Modern dünyaya uyum sağlarken bir yandan da başkaldırmayı ihmal etmeyen eski Bond karakteri ile yeni Bond karakteri arasındaki korelasyon da bu detayla oldukça başarılı bir şekilde seyirciye yansıtılıyor. 


Filmin Küba`da geçen sahnelerinde biyolojik silahlar ile saldırılar düzenlemekte olan Rus bilim adamının kaçırılması görevinde Bond`a eşlik eden Paloma karakteri, Ana de Armas ile hayat bulurken filmin akışı da bu etkiyle adeta yeni bir devinim kazanıyor. Madeleine`in hayat hikayesinden beslenen senaryoda film boyunca Bond`un asıl duygusal karakterine geri dönüşler, aile babası olma yolundaki duygu değişimleri ve klasik Bond tavrı arasında zikzaklar çiziliyor.

En duygusal Bond filmi senaryosu olarak tanımlanabilecek senaryoda Bond`un vedası ve kapanış sahnesi de filmin en başarılı ve en epik sahnelerinden. Fukunaga etkisiyle izlediğimiz No Time To Die, Bond`a hüzünlü ama aynı zamanda epik bir veda… 

Uzayla – Kültür Evreni

Bir yanıt yazın