Candide kitabının yazarı ve Voltaire adıyla tanınan yazarın asıl adı François Marie Arouet’tir. Cizvit okulunda sekiz yıl eğitim alan Voltaire aynı zamanda Latince, teoloji ve retorik eğitim de aldı. Babasının hukuk eğitimi alması istemesinin aksine o edebiyat eğitimi almak istedi. Paris’te bir noterin yanında asistanlık yapıyor gibi görünen Voltaire, vaktinin çoğunu şiir yazarak geçirdi.
Zamanla aristokrat aileler arasında daha tanınır oldu. İlk trajedisi ‘Oedipe’i yazdıktan sonra iyice tanınmaya başladı. Bunun üzerine Voltaire takma adını kullanmaya karar verdi. Sivri dili yüzünden başı beladan kurtulmayan Voltaire birkaç kez hapise girip sürgün edildi. 1778 yılında seksen üç yaşındayken, Paris’e yolculuğu sırasında öleceğine inanıp şu sözleri kaleme aldı:
‘Tanrı’ya taparak, arkadaşlarımı severek, düşmanlarımdan nefret etmeyerek ve hurafelerden tiksinerek ölüyorum.’
Ve aynı sene hayata gözlerini yummuştur.
Candide ya da İyimserlik, Kısa Bir Özet
Candide Latince candidus ‘beyaz’ demektir. Temiz, saf anlamlarına da gelmektedir. Ana karakterimiz Candide tam da böyle elit, kibar, iyi kalpli bir beyefendidir.
Almanya sınırlarında bir şatoda yaşar. Baron’un kızı olan Mademoiselle Cunegond’a olan aşkı yüzünden şatodan atılır ve asıl macerası burada başlar. Aç karnına, yatarak, soğuktan donarak komşu şehre ulaşır. Bulgarlarla savaşır, Avrupa’yı dolaşır, Amerika’ya gider. Dayak yer, işkence görür, fakirliği sonuna kadar yaşar. Bazen güzel şeyler de olur tabii… Ordulara komutanlık eder, zenginleşir. Hikaye İstanbul’a kadar uzanır. Bulgarlardan kurtulduktan sonra, eski öğretmeni Pangloss ile karşılaşır. Onun bilgilerine, öğretilerine hayrandır.
Pangloss ‘Özgürlük ancak mutlak zorunlulukta var olabilir.‘ diyecek kadar bilgedir. Bir süre beraber yolculuk ederler. Kasırgaya yakalanırlar, gemileri batar, deprem olur, veba yayılır. Lizbon’da işkence görürler ve Pangloss asılır. Bunlara rağmen Pangloss iyilikten, iyi düşünmekten vazgeçmez. Bunca acı, işkence, ölüm, aşağılanma içinde insan nasıl iyiyi savunabilir? Sevdiklerinin ölümüne şahit olur, aşık olduğu kadın defalarca istismar edilir, oradan oraya göçebe hayatı yaşarlar, tüm bunlar arasında iyilik nerededir? Son olarak yolu İstanbul’a düşer. Bir köylüden çalışmaya dair erdemleri öğrenirken ‘Bu namuslu Türk’ün hayatı, birlikte yemek yeme şerefine erdiğimiz altı kralın hayatından daha iyi gibi geliyor.’ demiştir.
Kitabın başında kaybettiği aşkı Cunegonde’yi kitabın sonunda bulur. Tüm bu eziyet aşkına kavuşmak için çekilmiştir zaten. Ama her şey çok farklı olacaktır. Güzeller güzeli Cunegonde, eskisi gibi güzel değildir, çirkinleşip huysuzlaşmıştır.
Kitabımızda aslında bir hiciv vardır. Leibniz tüm zamanların en büyük matematikçilerindendir. Matematiğin yanı sıra; felsefe, jeoloji ve tarih alanında önemli eserler vermiştir. Düşüncelerinde iyimserlik hakimdir. Voltaire Candide’de bu sonsuz iyimserlik halini hicvetmiştir hatta kitapta şöyle bir cümle de vardır ‘İyimserlik aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.’ Leibniz her şeyin Tanrı tarafından yönetildiğine, dünyada her şeyin Tanrı’nın egemenliği sayesinde olduğuna inanıyordu. Voltaire ateist değildi, laikliği benimsemişti. Din ile bilimin iç iç bulundurulması ve her koşulda iyimserlik Voltaire’i çileden çıkarmış olmalı.
Voltaire’in yarattığı bu eser; toplumun ve insanlığın sentezidir diyebiliriz. Sivri kalemini bu yüz sayfalık eserde bile hissettiğimiz yazarımız sadece toplumu değil gücü, adaletsizliği, cahilliği, kötülüğü, caniliği de eleştirir. İyimserlik kavramının içine kötülüğü öyle güzel bir şekilde yerleştirmiştir ki, hikayenin sonunda yine umuda tutunup, iyimserliği de vurgular.
Fazla düşünmeyelim, hayat ancak bu şekilde dayanılır hale gelir.
Uzayla – Kültür Evreni