Osmanlı ekonomisinin büyük bir kısmı tarıma dayanıyordu. Ülke coğrafyasının geniş sınırları ve tarıma elverişliliği birçok tarım ürününün yetişmesine olanak sağlıyordu. Uygulanan ekonomi politikaları da doğal olarak tarım üzerine kuruluydu. Asker yetiştirmeden hazinenin gelirine kadar birçok para topraktan sağlanıyordu.
Provizyonizm, fiskalizm ve gelenekselcilik Osmanlı ekonomisinin üç temel ilkesiydi. İthalatı destekleyen ihracatı istemeyen bu sistem modernleşme döneminde farklı sorunlara yol açtı.
Osmanlı çiftçisinin üzerindeki büyük baskılar ve vergi yükleri rahatsızlıklara sebep oluyordu. Büyük toprak sahiplerinin sınırlı olması ve genellikle küçük üretici ve kol gücüne dayanan tarım artan nüfusa yeterli olmayacaktı. Köylünün üzerinden zenginleşen eşraf artarken köylünün güvenliği sağlanamıyordu.
Çete ve eşkiyaların sürekli tahribatına uğrayan çiftliklerde üretim yapmak güçleşiyordu. Kuraklık, kıtlık ve savaş koşulları da eklenince ekilmeyen arazi sayısı gittikçe artıyor ve üretim düşüyordu. 2. Mahmut kırsal kesimdeki olumsuzlukları tersine çevirmek amacıyla güvenliğe yönelik hizmetleri arttırdı. Fakat artan işgücü maliyeti ve üretim azlığı talepleri karşılamaya yetmedi.
Çiftçinin diğer bir sorunu da pazar ve ulaşımdı. Ulaşım henüz gelişemediği için çiftçi mallarını sadece yakınlardaki pazarlarda satabiliyordu ve rekabet şansı mümkün değildi. Osmanlı artık en büyük geliri olan tarımda Avrupa ülkelerinden geri kalmaya başladı. Provizyonizmin etkisi ile ithalat giderek arttı ve mali bunalımlar boy gösterdi. Tanzimat devrinde tarım desteklenmek istendi. Çiftçiye tarımsal kredi sağlamaya yönelik olarak Memleket Sandıkları kuruldu. 1888 yılında ise bunların yerini Ziraat Bankası aldı.
1700’lerde Osmanlı’da ticari faaliyetler ancak küçük işletmelerle sınırlıydı. 1709 da üretime başlayan yelkenbezi fabrikası devletin ilk ve tek büyük işletmesi idi. Avrupa Sanayi Devrimi ile üretim alanında yeni bir boyuta geçti. Osmanlı Avrupa’ya sanayide kullanılmak üzere hammadde satışına başladı. Ticaretin gelişmesi için Osmanlı ilk olarak iç gümrükleri kaldırdı. 1838 yılında da İngiltere ile Ticaret Anlaşması yapıldı. Bu anlaşma ile İngiltere ile Osmanlı arasında serbest ticaret ilişkisi oluşturuldu.
Osmanlı’nın ekonomisinin modernleştiğinin göstergesi olarak bankalar gösterilebilir. 1840’lı yıllarda özellikle Ermenilerden olan gayrimüslim bankerler mevcuttu. Galata Bankerleri olarak anılan bu insanlar ekonomide aktif rol oynuyorlardı. 1856’da Osmanlı Bankası kuruldu ve modern bankacılık başlamış oldu.
Osmanlı’nın ekonomik olarak en büyük çöküşünün başlaması Kırım Savaşı ile gerçekleşti. Önceleri mali sıkıntıları iç borçlarla halledebilen Osmanlı bu sefer ilk defa dış borçlanmaya gitti. 1854 yılında İngiltere’den borç alındı. Mali sıkıntı yaşanılan dönemlerde dış borç alımı düşünülmüştü fakat alınmamıştı. İlk borcun alınmasının ardından 1875 yılına kadar 15 kez daha dışarıdan borç alındı. Özellikle İngiltere ve Fransa’dan alınan bu borçlar üretim amaçlı bir yatırım aracı olarak kullanılmadılar.
Durum böyle olunca Bab-ı Ali alınan borçları kapatmak için yeni borç alımına yöneldi ve sürekli borçlanılmış olundu. Bütçe açığı giderek arttı. Borçların faizleri yüksekti ve gösterilen teminatlar ödemeye yetmiyordu. Halktan alınan vergilerin yükü giderek ağırlaştı. 1875 yılında Osmanlı alınan borçların sadece yarısını ödeyebileceğini açıkladı. Ardından patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı sırasında borçları ödemeyi durdurdu. Savaş yenilgi ile sonuçlanıp savaş tazminatı ödenmesi de kabul edilince ülke resmen iflas etti. 1878 Berlin Konferansı’nda Osmanlı’nın borcunun bir kısmının Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ ve Yunanistan tarafından ödenmesi kararlaştırıldı.
1881 Muharrem Kararnamesi ile borçlar yeniden düzenlendi. Borçlarda indirim uygulandı ve teminat olarak Mısır’ın vergileri gösterildi. Borçların takibi için de Duyun-u Umumiye kuruldu. Bu kuruluş tahsis ettiği paraları borç alınan kişilere iletecekti. Avrupa’nın Osmanlı üzerinde kurduğu mali bir denetim kurumu olan Duyun-u Umumiye ekonomik olarak bağımsız olunmadığının göstergesidir. Osmanlı’nın bütçe açığı kapanmak bilmiyordu ve bu nedenle Osmanlı Bankası’ndan borç almaya gidildi. Borçlanma 1904 yılından sonra tekrar hız kazandı. Alınan borçların çoğunluğu demiryolları yapımında kullanıldı. Demiryollarının yapılması ulaşım ve ticareti kolaylaştırıyordu.
Avrupa’da sanayi gelişmekte ve hızlı bir pazar ve hammadde yarışı başlamaktaydı. Osmanlı ise zaten sanayide yapılan gelişmeleri takipten çok uzaktı. Önceleri İngiltere daha sonraları da Fransa ve Rusya’ya verdiği ticari tavizlerle bir pazar haline geldi. Yabancı yatırımcılar artık ülke içerisinde serbestçe ticaret yapar hale geldiler.
Osmanlı vatandaşları ise küçük işletmeleri ile bu pazarlarda geri planda kaldılar ve yarışamadılar. Zorlu üretim koşulları nedeniyle ihracat yapamayan Osmanlı, sürekli ithalat nedeniyle bir türlü mali açığı kapatamadı. Liberal ekonomiye Osmanlıcılık ideolojisi ile dönüldü. Devletin bireyselleşmeyi istemesi fakat destekleyici rol oynayamaması sebebi ile büyük bir gelişim sağlanamadı. Sürekli bir savaş halinde olmak ülkedeki ekonomide gelirlerinin büyük bir payının askeri alana gitmesini gerektiriyordu.
Girilen savaşlar da yenilgilerle sonuçlanınca giden paralar geri gelmiyor aksine ödenen savaş tazminatlarıyla daha büyük kayıplara yol açıyordu. Tarımda büyük bir bunalımda olan Balkanlar’da insanlar artık üretim yapmayarak topraklarını satıyordu. Çoğunluğu küçük tarım arazilerinden oluşan bu kesimin varlığının azalması üretimde kıtlığa sebep oluyordu.
Tarım ve hayvancılık sektörü ile gelişen sanayiye kafa tutamayan Osmanlı, ekonomik yenileşmede de başarı sağlayamadı. İzlenilen politikaların çağa uygun olması gerekirken her şey geriden takip edilirken bu pek de mümkün olmadı. 23 Temmuz 1908 de ilan edilen 2. Meşrutiyetle beraber serbest ticaret fikri yerine korumacı politika benimsendi ve kısmen uygulandı. Milli İktisat politikasıyla devlet bütün ekonomik alanlarda destekleyici olacaktı. 1913’te Teşvik-i Sanayi kanunu ile işletmeler desteklendi. Fakat savaşın başlamasıyla bu da yarım kaldı. Savaş büyük bir enflasyon getirdi ve ülkeyi büyük bir işgücü kaybına uğrattı.
Ülkede merkezi bir ekonomi politikasının olmaması ve denetimsizlik sebebiyle bölgelere göre farklılıklar oluştu. Mısır’da Mehmet Ali Paşa genele bakılarak daha başarılı bir politika yürütüyordu. Zaten bunun sonucu olarak Mısır da ayrı bir güç haline dönüştü. Denetimi sağlayamayan Osmanlı merkezi de duruma çok fazla müdahale edemedi. Haberleşmenin ve ulaşımın geç geliştiği, ekonomik faaliyetlerde başarısızlıkların yaşandığı, eğitim-öğretim faaliyetlerinde modern seviyelere ulaşamayan Osmanlı her bakımdan yetersiz bir durumda idi. Yüzyıllarca her bakımdan ilerici ve güçlü bir devlet iken gelişmeleri takip edememesi büyük kayıplara ve sonucunda yıkıma sebep oldu.
Uzayla – Kültür Evreni