Farklılaşma

Yaz akşamlarında uykudan uyandıracak kadar sıcak ve bunaltıcı bir ruh hali. Nefes aldığında göğüs kafesini ferahlatmayacak bir bunaltı…


Kallavi bir manzaradan gün batımına bakarken içini kaplayan hüzün. Anıların kafanda kurduğu sonsuz bir döngü hali, söylediğin kelimelerin altında ezilen ruhun ve elinden hiçbir şeyin gelmemesi. Zamanın akışındaki ağırlık ve elinden gelen yine hiçbir şeyin olmaması. Kabına sığamama, ortamda duramama, kendinden uzaklaşma ve yabancılaşma…

Bir yerlerde anlamlar, cevaplar aradığın sakin ve dipsiz zaman kırıntıları, kendine dahil söyleyemediğin bazı doğrular. Yalanların pençesinde kurmaya çalıştığın yeni bir pencere. Aslı astarı olmayan kendin bile inanmadığın duygularım peşinden arsızca koşma. Tez canlılıkla verilen kararların ve ardından gelen karşı konulamaz pişmanlıkların… Kafese konulmuş ruh ve doğrusal akan zamanın vermiş olduğu çaresizlik, tükenmişlik…


Sıfırdan başlamaya ümit edilen her saçma başlangıç ve seni bir ok gibi geren geçmişin, ruhunun ciyaklamaları… Bilinçaltının rüyalarda çığlık atması, kılını kıpırdatacak bir iradenin olmaması. Eski zamanların verdiği bir bakış açısı, aynı eksende sonsuz döngüde kaybolma. Anlam ararken düzensizliğin düzenini oluşturma ve soyutlanma, kedini kaybetme, farklılaşma…

Artık elini sürmediğin, tozlu raflara kaldırdığın, hevesini kaybettiğin duyguların, anlamlarını asla bulamadığın yol ayrımların ve seni bir hedef gibi gösteren geçmişin yakanı bırakmayan çizikleri. Kafanda kurduğun sonsuz planların hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olmasının verdiği hüzün, fakat hayalini kurarken içini kaplayan tatlı bir huzur. Ne zamandır farklılaşıyorum diye hafızanı yokladığın zaman parçacıkları, hiçbir amaca hizmet etmeyen boş zihin kırıntılarıyla beraber yalnızlık, anlamsızlık ve umutsuzluk.


Hayatında bir sihirli değnek aradığın hayalperest dönemlerin, sert bir tokat gibi o değneğin hiçbir zaman gelmeyeceğinin farkına varma. İnsanların kendi dertlerinde kaybolması, senin bir “insan” olarak hüzünlerin, gülüşlerin ve kabuslarınla ortada durmaya çalışman. Kendine çok yüklendiğin zamanlar, “bu da geçer zamanla” dediğin içi boş avuntuların. Geçmişin bir karabatak misali elini kolunu bağlaması, doğan yeni günle beraber umutların bir nebze olsun filizlenmesi.

Paha biçilemez bazı özel zamanlar, geri gelmeyeceğini bildiğin için içinde oluşan dev bir hüzün kümesi. Kalkmaktan zorladığın sabahlar, hiç uyumak istemediğin bazı geceler, rüyalarda kaybolduğun derin sıcak yaz geceleri, üşümekten hiçbir şey düşünemediğin buz kesen kış geceleri. Anlamlarını kaybettiğin hayal dünyaların, aslında çok da anlamsız gelmeyen küçük noktacıklar. Kendi kendine verilen bir sürü sözün karşısında hiçbir şey yapmamanın verdiği eziklik, ertesi günün de böyle olacağını düşünmekle heba edilen günler, aylar yıllar…

Bir yanıt yazın