Tiyatro düşüncesi, insanlık tarihi ile beraber ilerlemiş, içinde bulunduğu tarihin siyasal ve toplumsal koşullarından etkilenerek gelişimini sürdürmüştür. Bu süreçte örneğin Antik Yunan’da estetik kaygı güdülmüş, Antik Roma’da ise insanları topluma kazandıran bir araç olmuştur. Bu yazıda da tiyatroya tarih boyunca yüklenen işlevler ele alınmıştır.
Tiyatronun kökenleri genel görüşe göre temel olarak ilkel ritüellere dayanır (Brockett, 2000: 19). Doğanın işleyişini anlamlandıramayan insan sonuç olarak doğaüstü güçlere inanmıştır. Bu doğaüstü güçlerle iletişime geçmek için birtakım bedensel hareketler ve sesler geliştirilmiş. Burada asıl amaç şükranlarını ve isteklerini bu güçlere iletmektir.
Antik Yunan Toplumunda Tiyatro
Bu dönemin düşüncesinin odağı insan ve insanın doğayla ilişkisi olmuştur. Nihayetinde de sanat kavramı hakkında pek çok düşünce ortaya atılmıştır. Örneğin, Platon, ”Devlet” adlı eserinde sanatın toplumu eğittiğine değinir. Toplumu eğitmeyen tiyatroyu zararlı bulmaktadır.
Antik Yunan’da tiyatro düşüncesinin ritüel yapısı değişerek farklı bir boyut kazanmıştır. Tiyatroya eğitim amacı yüklenmiştir.
Bu ritüel yapı, şarap ve bereket tanrısı Dionysos için düzenlenen şenliklerde, dans eşliğinde söylenen dithyrombos şarkıları ile sürerken, sonrasında şarkılara yanıt veren birinin eklenmesinin ardından diyalog yapısı oluşmuştur. Tragedya ve komedya türleri ortaya çıkmıştır. Tragedya üzerine Aristoteles, Poetika adlı eserinde şöyle der:
Uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla, ruhu tutkulardan temizlemektir.”
Bu noktada tiyatroda insana zarar veren duygular işlenmiş, seyircinin bu duyguları yaşayarak tüketmesi istenmiştir. Bunun sonucunda da seyirci katarsis yaşayacaktır.
Aristo’ya göre katarsis kavramı, insanın kendisine zarar veren duygulardan arınma hali olarak tanımlanmıştır.
Roma
Yunan topraklarında yayılan tiyatro, Antik Roma’ya sıçarmıştır. Antik Yunan’da olduğu gibi Roma’da tiyatro pek gelişmemiştir. Tiyatronun eğitim işlevi Antik Roma’da devam ederken estetik kaygı, pratik yarara evrilmiştir. Roma tiyatrosunda halkın, topluma, dine ve devlete karşı olan sorumlulukları dile getirilmiştir.
Orta Çağ
Hristiyanlıkla beraber var olan din otoriteleri, tiyatroya Antik Yunan ve Roma’daki gibi bakmamış, düşmanca bir tavır edinmiştir. Düşmanca tavrın nedeni ise insanlarda zararlı duygular uyandırmasıdır. Orta Çağ’da dünyevi hayat yerini uhrevi hayata bırakmıştır. Bu nedenle dünyevi zevkler dinin söz sahibi kişilerince yasaklanmıştır. Kilise, tiyatroyu yalnızca dini öğretiler amacıyla kullanmıştır. Sonrasında Rönesans ile birlikte, laik düşünce yayılmış, tiyatro eski benliğini geri kazanmıştır.
Kaynak: B. Semercioğlu , “TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİNDE TİYATRONUN İŞLEVİ VE YÖNTEMİ”, Görünüm, c. 8, sayı. 8, ss. 21-33, May. 2020
Uzayla – Kültür Evreni