Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın – Fatmagül Berktay

Kadın. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan insan topluluğuna atfedilen cinsiyet. Bazen söylenmeye korkulan, bazen utanılan bir sözcük. Ama yaşayan, direnen ve umut barındıran bir sözcük. Sözcükten taşıp hayatı olan bir canlı. Ne yazık ki hala kendine atfedilen anne, bacı ya da kız sıfatlarına hapsedilen canlı. Eğer bu üç sıfatın altına sığınıyorsanız değerli ve korunmaya değersiniz.


Bunun dışında savunmasız bir kuşsunuz. Acı çekmeye mahkumsunuz. Tüm toplumun sizin bedeniniz, yaşamınız ve geleceğiniz hakkında söz hakkı var. Peki neden böyle? Dini söylemlerden mi kültürden mi yoksa ataerkil sistemin kurduğu bir mekanizmadan mı? İşte kadını din ve ataerkil sistem çerçevesinde değerlendiren bir kitaptan bahsedeceğim size. Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın – Fatmagül Berktay.

Kadınlar bugün birçok sorunla mücadele etmektedir. Aynı emeğe aynı ücreti alamamak, ev işlerinin yalnızca kadının göreviymiş atfedilmesi, sokakta rahat yürüyememek, herkesin bedeniniz üzerinde hak sahibi olması gibi gibi… Mücadele edilen sorunlar tek bir kaynaktan dallanıp budaklanıyor. Bu da toplumsal cinsiyet kavramıdır. Toplumsal cinsiyet, kadının toplum içinde var olma koşullarını belirliyor. Bu koşullar dışında çıkan kadınları ise eksik, yarım ve sakat olarak atfediyor.

kadın
Madonna and Child

Egemen kültürle savaşan kadın, yalnızca dışarıda değil iç dünyasında da özümsediği kültür tanımlarıyla savaşmak zorunda kalıyor. O zincirleri aşmak çok zorluyor. Bu yüzden eve gelip kocası ev işi yaptığında beğenmiyor, eksik kaldığını düşünüyor. Çünkü bu kadın işi ve erkekler kadınlar kadar iyi yapamaz. Toplumu değiştiren ve dönüştüren kültür algısı da kaynağını dinden alıyor.

Değiştirilmek istenen kültürü meşrulaştırma aracıdır din. Bazen toplumu birleştiren bir harç bazense yıkıcı bir darbedir. Başlangıçtaki saf haliyle kalmaz, içinde bulunduğu unsurlara göre değişime uğrar. Peki değişen din yapısında kadının durumu nedir? Bilhassa tek tanrılı dinler karşısında?

Tek tanrılı dinler zamanına kadarki avcı toplayıcı dönemde eşitlik hakimdi. Önceki döneminde ise anaerkillik. Kadının konumu kent devletlerini ortaya çıkmasıyla durum değişti. Bilhassa saban tarımıyla birlikte ataerkillik ortaya çıktı. Her olayın ucu ekonomiye dayandığı gibi burada da aynı durum karşımıza çıkıyor.

kadın

Tarımla birlikte güce olan ihtiyaç arttı. Güçle ve emekle edinilen malların mülkiyeti önemli hale geldi. Erkekler yalnızca kendi çocuklarına bırakmak istediler topraklarını. Bu yüzden de kadının bedeni kontrol altına alınmalı, tek bir erkeğe ait olmalıydı. Hem avcı toplayıcı dönemde kadın ve erkek aynı katkıyı yaratabiliyorken tarımda bu durum böyle olmadı. Artık erkek güçlüydü.

İlerleyen süreçte de dinlerin ortaya çıkmasıyla kadınlar aleyhine kurallar konulmaya başlandı. Kadının adı değişti. Mesela önceki dönemde yaratıcı olan kadının rahmiyken artık Tanrı buyruğuydu. Kadın yalnızca bir taşıyıcıydı. Erkeğin üremedeki rolü tanrının dünyayı yaratma gücünün yeryüzündeki yansımasıydı.

Karşısında yaşamaya değer bir şey vardı işte; kazanmak için savaşmaya, mücadele etmeye ve evet, uğruna ölmeye. Kitaplar haklıydı. Dünyada böyle kadınlar da vardı.

Martin Eden, Jack London

Tekvin’e göre erkek yalnız kalmasın, yardımcı olsun diye kaburga kemiğinden yaratılmış kadının konumu değişmeye ve ataerkillik yükselmeye başladı. Erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenen kadına dilde dahi cinsiyetçilik başlamıştı. Örneğin İngilizce’de “Man”den “Woman” kelimesi ortaya çıkmıştı.

Tüm tek tanrılı dinlerde kadına ana olarak saygı gösterilmesi öğütlenir. Hatta daha önceleri Aristoteles’e göre kadının varlık sebebi de anneliktir. Anne olmayan kadının aşağılanması doğaldır. Çünkü tek başına “kadın” olarak bir anlam ifade etmez varlığı.

Yahudi erkekleri her gün “Beni kadın yaratmayan Tanrı’ya bugün de şükürler olsun.” diye dua ederlermiş. Kadın aşağılık varlıktır ve ancak çocuk doğurarak bu konumdan kurtulur. Ancak bu doğumunda acılı olması gerekir Hristiyanlık inancına göre. Ne yaparsanız yaranamıyorsunuz anlayacağınız…

“Kadınlar yüreğimize sevgi tohumu ekip bize sevmeyi öğretir. Karşılığında bizden sevgi istemek de hakları.”

Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde

Kadın cinselliği, erkek cinselliğine göre daha doğal ve daha güçlü kabul edilir. Bu yüzden fitne yaratıp Tanrı’nın pek sevgili olan kulları olan erkekleri baştan çıkarabilir. Bu yüzden kadın örtünmeli , toplumu ve erkekleri cinselliğinin olası sonuçlarından korumalıdır. Kadın dümdüz dururken dahi erkeğin baştan çıkabilme ihtimalinin sorumluluğunu alır.

Erkeğin bakışları mübah değildir. Ama mübah olmayan bakış sahibi değil gene kadın kendini korur. Çünkü bu kadınların işi çoktur. Bedeniyle erkekleri baştan çıkarmamalıdır. Mülkiyet kavramını zedelememek için bir erkeğe ait olmalıdır. Bu erkek de kocasıdır.

Örneğin peçe takmalıdır ki bir erkeğe ait olduğu belli olsun. Eve kapanmalı ve kocasının mutlu olmasını sağlamalıdır. Ama aynı ilgi kocasından beklememelidir. Çünkü kocası kendini Tanrı’ya adamalıdır. Tanrı’nın sevgili kulu olmak için de onun sevgisini bir kadına bağlamamalıdır. Bu yüzdendir çok eşliliğin dinlerce desteklenmesi.

İşte bunca yaftaya rağmen kadınların dindar olmaya meyili daha fazladır. Rahibe kadınlar bakire şekilde ölürlerse İsa’nın nişanlısı olacaklarına inanırlar. Gene mutlulukları bir erkeğin eşi olmak. Bunca öğretiye rağmen mutluluk hep bir erkeğin yanındadır.

Köktendincilik akımı hala birçok yerde yaygındır. Ve en çok kadınlar kabul eder bunu. Aile kadının sığınabileceği, var olabileceği ve Tanrı’nın hoşuna gidebilecek tek yerdir. Kim neyi isterse kabul etsin ama bizde şunu kabul edelim. Biz kadınlar sadece varlığımızla insan değeri görmek istiyor ve sadece yaşamak istiyoruz.

Fatmagül Berktay gelişim süreçlerini çok anlaşılır bir şekilde nakletmiş, okumanızı tavsiye ederim.

Uzayla – Kültür Evreni

Bir yanıt yazın