Batılılaşmaya Giden Yolda: Bosnalı Sabit

0.Giriş

Kendisine özgü üslubu sayesinde dönemine göre radikal kabul edilebilecek şair, Bosnalı Sabit’in eserlerindeki üslup ve konularıyla ilgili değerlendirme yapılacaktır. Her türlü konuya şiirlerinde ses getirmekten çekinmemiş olan Bosnalı Sabit’in halk ile klasik, saray dili arasında nasıl bir sentez oluşturduğuna bakılacaktır. Bunu yaparken her iki üslupta nasıl karakter değiştirdiği incelenecektir. Öncelikle, şairin hayatı hakkında kısaca bilgi verilip, ardından bir bölümde eserleri üzerinden inceleme yapılacaktır. Sonuç bölümünde yorumlama yapılarak bitirilecektir.


1.1. Hayatı

Asıl adı Alaeddin Ali olan Bosnalı Sabit’in doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Kendisinin 1650 yıllarında doğduğu düşünülmektedir. Bosna’nın Uziçe Kasabası’nda dünyaya gelmiştir. İlk derslerini Müftü Ali Efendi’den almış, eğitimini Kaptanı-deryâ Seydizâde Mehmet Paşa’nın himayesinde İstanbul’da tamamlamıştır. “1692’de Tekirdağ müftülüğüne tayin edilmiş, bu sırada Rüstem Paşa Medresesi’nin müderrisliğini de yapmıştır. Aralıklarla Saray-bosna, Konya ve Diyarbekir mevleviyetlerinde de bulunmuş olan şair 5 Eylül 1712’de İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.”(BUDAK.A. 2022.XVII. Yüzyılda Gelenek Yıkıcı Bir Şair Olarak Bosnalı Sâbit)

2.1 Bosnalı Sabit’in Kendisinden Sonra Bile Adını Güzel Andıran Nedir?

Bu bölümde şaire, yaşadığı dönemde ve sonrasında, 17. ve 19. Yüzyıllar aralığında takdir gören bir şahsiyet olmasına sebep olan eserleri ışığında bakacağız. Bosnalı Sabit Türk edebiyatına 18.yy da belki farkında olmadan çok yeni bir bakış ve üslup getirmiştir. Türkçenin zenginliğinden faydalanmış ve şiirlerinde halk deyişlerini, söyleyişlerini, atasözlerini kullanmıştır. Belki, argo, mahalle ağzı kabul edilebilecek günlük konuşma dilini de şiirinde kullanmıştır. Ki mahallileşebilmek için mahalleye bakmak lazımdır. Sadece yüksek zümreye hitap eden bir şiir anlayışı yoktur. Şiirinde Klasik Türk edebiyatını icra ederken kendi dilinin zenginlikleriyle bezemiştir.

Bosnalı Sabit’in Türk Edebiyatı’na bıraktığı eserler sırasıyla şöyledir;

Divan, Zafernâme, Derenâme, Berbernâme, Amrül Leys, Edhem ü Hümâ. Şair bu eserleriyle hem Arapça-Farsça dilini kaidelerine göre ustalıkla kullanabildiğini göstermiştir hem de kendi halkının dilini, derdini, kullanarak aslında klasiği eleştirmiştir de. Genellikle mizahi bir üsluba sahip olan şair tamamen sistemleri eleştirmemekte aslında. O “mış” gibi yapmanın ve yapmacık üsluplarla pembe at gözlükleriyle şiir yazmaya karşı belki de. Divan’ında Klasiği kaidelerine göre mizahi dilinden uzaklaşarak ağdalı bir dille ciddiyetle yazabildiğini göstermiştir. “Fakat neden kendi kahramanlarımdan bahsetmeyeyim?” gibi bir düşünceyle de mahallileşme yolunda öncülerden birisi olmuştur.

2.2. Coğrafyaya Göre Bosnalı Sabit

Eserlere kuş bakışı baktığımız zaman Sabit’in çizdiği bu katmanlı şair portresini daha iyi anlayabiliriz. Eserleri temaları ve eleştirdikleri bakımından da çokça önemlidir fakat bunlar şairin demek istediklerinin alt başlıklarıdır. Bana göre, kendisinin şiiriyle esas vermek istediği konu başlığı “Yerine Göre Şiir”dir. Belki bu düşünceyle toplum için şiiri savunduğunu da söyleyebiliriz. Şöyle ki; şair Afganistan’ın Belh şehrinde geçen bir mesnevisinde klasik mesnevi şeklinde yazıp dil ve üslubunu ona göre ayarlamıştır. Fakat Balkan coğrafyasında geçen mesnevisinde ise gelenek yıkıcı olarak kabul edilen bir şair üslubu ve biçimi ile yazıyor. Yani acaba şair gelenek mi yıkıyor yoksa yazdığı coğrafyanın geleneklerine mi uyuyor? Gelenek yıkıcı ve muzip eleştirel kabul edebileceğimiz Sabit aslında bence geleneklere çok saygılı ve bu sebeple yereli olduğu gibi aktararak o coğrafyanın dürüst bir şekilde sesi oluyor. Böylece, hem çok fazla bahsedilmemiş sosyal sorunları nükteli ve acı bir gerçeklikle anlatmış oluyor hem de tarihe çok büyük katkı sağlamış oluyor.

2.3. Sosyal Gerçekleriyle Sabit

Şair eserleriyle dönemin toplumsal durumu hakkında çokça bilgi sahibi yapmıştır bizleri.

Edhem ü Hümâ mesnevisi’nde aşk temasını işlemiştir. Padişahın kızı Hümâ Hatun’a aşık olan bir dervişin imkansız aşkından yataklara düşüşünü ve Allah’a sığınarak kendisine geldiğini işler. Bu mesnevi bizlere o dönemde, aşkın rütbesi vardır, demektedir ve de sıkıntılardan Allah’a imanla kurtulabileceğini vurgular bir mesajı vardır.

Amrül Leys mesnevisi ise kısa fakat çok yerinde bir siyasal eleştiri metnidir. Hükümdarların toprak kavgası uğruna halklarını sürükledikleri sefalet ve açlığı konu alır. Her ne kadar hükümdar aç olan, zorda olan bir(1) kişiyi acıyarak evine gönderip güçlenmesini söylese de bu çiftçinin domuzunu kesmeden önce besilemesinden farksız değildir.

Berbernâme ve Derenâme okurken insanın tüylerini diken diken eden konulara sahip mesnevilerdir. Birinde bir berber çırağına planlı toplu tecavüzü anlatıyor, diğerinde ise toplumda makam sahibi kişilerin karaktersizce yine planlı 65olarak ırz düşmanlığı yapışlarını anlatıyor. Bu iki mesnevide de “oğlancılık, tecavüz” mevzubahistir. Olaylar hep göz ardı edilmiş kasaba ve köylerde geçmektedir. Bunu yapanların konumları, cinsiyetleri toplumdaki yozlaşmayı gözler önüne sermektedir. Şair, uçanın bile kendisine çok güvenmemesi gerektiğini söylemektedir çünkü kaçabileceğinin garantisi yoktur. Tıpkı Ermeni kocanın IQsunun olmaması gibi.

3.1 Sonuç

18.yy’da şair hayattayken hakkında yazılan Tezkire-i Safâyî (1720) ve Tezkiretü’ş-şu’arâ (1722) da kendisinin benzeri bulunmayan eşsiz bir şair olduğu ve yaptığı yeniliklerin takdir edildiği kayıt edilmiştir. Klasik Türk edebiyatının son 150 senesinde damga vuran isimlerden biri olmasına rağmen kendisi birinci sınıf bir şair olarak kabul görmemiştir. Bu da başka bir tartışma konusudur. Fakat tartışılmayacak olan bir şey var is o da Bosnalı Sabit’in yerelliğe olan katkısıdır. Kendisi karakter değiştirir gibi üslup değiştirebilmiştir ki bu da onun ustalığını gösterir. Ve yerine göre yerel diline uygun yazması da kendisinin saygılı bir yıkıcı olduğunu göstermektedir bana göre. Onun yapmak istediği daha başka bir şey ve ben bu duruşunu çok sevdim.

Kaynakça:

Bir yanıt yazın