1.1 Giriş
Bu makalede Fecr-i Ati Edebiyat Topluluğu’nun kıvrak zekaya sahip, kalemi güçlü şair ve edibi Fazıl Ahmet Aykaç’ı anlatacağım. Anlatı akışı şu şekilde olacak: Sanatçının hayatı hakkında bilgi verip daha sonra edebi şahsiyeti ve verdiği eserlerden bahsedip ardından sanatçının kaleminin bu kadar güçlü olmasına rağmen niçin adının çok fazla bilinmediğiyle ilgili topladığım bilgiler doğrultusunda yorum yapacağım ve araştırma sonuç bölümüne bağlanarak bitecek. Bu araştırmayı yaparken Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk ve Tayfun Canki’nin çalışmalarından çokça faydalandım. Bu sebeple teşekkürü kendilerine bir borç bilirim. Zaman ayırıp okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim.
1.1.1. Hayatı
Fazıl Ahmet Aykaç 23 Temmuz 1884’te Beyazıt’ta Yenidoğan Sokağı’ında doğmuştur. Erkân-ı harp subayı ve aynı zamanda çeşitli yerlerde mutasarrıflık yapmış olan Mehmet Cemal Bey ile Sâbire Hanım’ın oğludur. İlk öğrenimini Nümune-i Terakki Mektebi’nde, orta öğrenimini babasının mutasarrıflık görevi yaptığı Gümüşhane Rüşdiyesi’nde tamamladı, idadi eğitimini ise Musul’da ve İstanbul Fransız Lisesi’nde tamamlamıştır. Dindar ve tasavvufla ilgili olan babası, ilköğretimden sonra ona hususi olarak Arapça ve Farsça dersleri aldırmıştır. Mehmet Cemal Bey Süleymaniye mutasarrıflığı yaptığı zamanlarda oğlunun, çevrenin meşhur bir şeyhinden Farsça ve Fars Edebiyatı öğrenmesini sağlamıştır. Fazıl Ahmet daha sonra yüksek öğrenimi için Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Güzel Sanatlar Fakültesi) mimarlık bölümüne gitmiştir ve ek olarak İstanbul’dan yazışmalarla Paris’teki Ecole Libre des Science Politiques’i (Fransız Siyasi İlimler Mektebi) bitirmiştir.
Öğrenim yılları bittiği zaman geniş bir kültür sahibi ve Farsça, Arapça, Fransızca, İngilizce dillerini bilen birisi olmuştur. Eğitim hayatından sonra bazı farklı görev ve tecrübeleri olmuştur. Bunlar; Maarif Nezâreti Mekâtib-i Ecnebiyye Kalemi’nde çıraklık yapmak, Darphâne kâtipliği ve İzmir Valisi Kâzım Paşa’nın hususi kâtipliğini yaptıktan sonra Celâl Sahir’in çıkardığı Seyyare mecmuasında yazdığı yazılarının da tesiriyle Dârülmuallimîn’e (Erkek Öğretmen Okulu’na) hoca olarak tayin edildi. Daha sonra Sanâyi-i Nefise Mektebi’nde estetik ve mitoloji, İstanbul ve Galatasaray liselerinde edebiyat, felsefe, pedagoji, Fransızca ve usül-i tercüme derslerini verdi. 1927’de Elazığ milletvekili seçildi, on yıldan fazla milletvekilliğinde bulundu (1927-1938).
Milletvekilliği sırasında Dil Encümeni üyeliği yaptı. Osmanlı Türkçesinden modern Türkçeye geçiş aşamasında yazı dilinin ve edebî dilin oluşması noktasında önemli katkılar sağlamış oldu. Öğretmen ve siyasetçi kimliklerinin yanı sıra Fazıl Ahmet Aykaç daha çok şairliği ve edipliği ile tanınmış ve bu yönüyle edebi zekâsı ile Türk Edebiyatı için emsal teşkil edecek bir isim olmuştur. Uzun bir hayat süren Fazıl Ahmet’in ayakları 1960 senesinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle felçli kalmıştır. Hastalığı sebebiyle ömrünün son yedi senesini Cerrahpaşa Hastanesi’nde geçirmek durumunda olan Aykaç 5 Aralık 1967 senesinde hayata gözlerini yumar. 7 Aralık Perşembe günü Şişli Camii’nde namazı kılınır ardından Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilir. Bu kayıpla birlikte Türk Edebiyatı çok yetenekli şair ve edibini kaybetmiş olur.
1.1.2. Edebi Şahsiyeti
Edebi hayatına Fecr-i Ati edebiyat topluluğuyla başlayan Fazıl Ahmet, önceleri felsefe, psikoloji, terbiye gibi konularda yazılar yazmıştır. Bu yazılarını “Terbiyeye Dair” adını verdiği ilk eserinde toplamıştır. Fecr-i Ati’nin yanı sıra Tanin Gazetesi’nde mizahi yazılar yazmıştır. Edebiyatın en zorlu kolu olan mizah sahasında eserler veren Fazıl Ahmet Aykaç siyasi mizah konularında yazdığı eserlerle ve yaptığı parodi (Parodi: Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek, biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki ortaya çıkaran yazı, oyun türüdür.) ve pastişlerle (Pastiş: Bir başkasının üslubu ile yazılan esere denir.) tanınmış bir edip ve şairdir.
Çocuk yaşlarında (12-13) resme ilgi duyan Fazıl Ahmet sonralarda şiirle meşgul olmuştur. Bu ilgisi ondaki şair kimliğini ortaya çıkartmıştır. Fazıl Ahmet’in mizahı şu şekilde açıklanabilir: Mizah; konu edilen kişiyi de güldüren, içerisinde şaka da barındıran bir lâtifedir. Hiciv ise; konu edilen kişinin yüzünü kızartacak şekilde yazılan eleştiri yazısıdır. Bu ayrımı iyi bilen Aykaç, yazdığı parodi ve pastiş içerikli eserlerinde hem ithaf ettiği şairleri incitmemiş hem de Postmodernizm’i temsil ederek Türk Edebiyatı’nda yayılmasını sağlamıştır. Fazıl Ahmet Aykaç’ın yaptığı pastiş ve parodilere örnek olarak şunlar verilebilir;
Şiirin orijinali:
Makber
Eyvâh! Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden. Ben gittim o hâksâr kaldı, Bir kûşede târumâr kaldı. Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh! Beyrût’ta bir mezâr kaldı. … Abdülhak Hamit TARHAN
Parodisi:
Eyvah ne zer ne zâr kaldı -Gönlüm dolu ahüzâr kaldı- Bir viski çeküp yedi ezelden Gittim lugaze gelup gazelden Zannetme ki sen bahâr kaldı İngiltere bir buhâr kaldı Herkes çekilip nazifi bedmest * Ancak bana yarıgar kaldı … Fazıl Ahmet AYKAÇ
Abdülhak Hamit’in eşinin ölümünden sonra hissettiklerini yazdığı şiirini Fazıl Ahmet parodi şeklinde yazmıştır. Hamit’in Makber’de işlediği, Türk Edebiyatı için önemli olan ölüm temini Hamit’in şahsiyeti üzerinden yeniden kaleme almıştır. “Ne yer ne yâr kaldı” diyen Hamit’in dizelerine karşılık “Ne zer ne zâr kaldı” diyerek aynı ölçü ve vezinle şiire muzip bir anlam kazandırmıştır. Ne altın ne zar kaldı, bir viski çekmek yedi ezelden diyerek farklı bir konuyla mizah yapmış, şiire başka bir mahiyet kazandırmıştır. Bilinene göre Abdülhak Hamit’i de gülümsetmiştir bu parodi eser. Zaten mizahın amacı budur ve böyle bir etki yaratmalıdır. Diğer bir örnek ise;
Şiirin Orijinali:
Anadolu Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar; Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar; Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar; Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar. Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın: Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın; Derileri çatlak, bağrı kapkara, Sağ elinin nasırında bir yara Mehmet Emin YURDAKUL
Parodi Şiir:
Mehmet Emin Bey Yazıyordum: tan yeriydi simsiyah Yazıyordum: gerçi yoktu okuyan Yazıyordum: ağlıyordu Hamdullah Yazıyordum: gülüyordu her duyan! … Yazacağım: olsa güneş simsiyah Yazacağım: olmasa da okuyan Yazacağım: ağlasa da Hamdullah Yazacağım: gülse bile her duyan! Fazıl Ahmet AYKAÇ
Mehmet Emin Yurdakul fazlaca üretken bir şair olmasına rağmen döneminde eserleri çok fazla ilgi görmemiş bir şairdir. Fazıl Ahmet Aykaç’da bu durumu onun şiirinin şekil ve vezin özellikleriyle kaleme alarak eleştirmiştir. Bunlara ek olarak kısaca şu örneği vermek de uygun olacaktır. Süleyman Nazif Basra Valiliğine tayin edilmesinin üzerine Aykaç şu cümleyi söylemiştir; “Ziffer vermek için devlet-i buhtun narsa gitti Basra’ya fakat bâde harabe Basra.” Süleyman Nazif bu söze çok gülerek hazır cevap olmasıyla; “öldükten sonra bu sözü mezar taşıma yazdırın.” Demiştir. Basra’ya vali olarak giden birisine alaylı bir şekilde görev için gittin ama hâlâ Basra harab halde demesine rağmen esas yapmak istediği kelime, kafiye oyunu anlaşılarak kullandığı deyimle muhatabını da güldürebilmiştir. Bu durumu onun hakkında yazılanlarla da destekleyebiliyoruz:
“Mizah sahası edebiyatın en güç koludur. İbtizâle, bayağılığa düşmeden bu vadide başarı kazanmak kolay değildir. Bunun için keskin bir zekâ, geniş kültür, derin görüş ve seziş, espri ve zarâfet ister. Bu meziyetler Fazıl Ahmet Aykaç’ta bol bol mevcuttur. Bunları iyi kullanarak iyi bir mizahçı oldu.” (F.K.TİMURTAŞ)
Malûmatı çok geniştir. Fizik, metafizik, riyaziye (matematik), kimya, hukuk, tarih, mimarî, hatta teoloji bilir. Fakat ne fizisyen, ne filozof, ne matematikçi, ne kimyager, ne hukukçu, ne müverrih, ne mimar, ne din ulemasıdır. Bunların hiçbirini olamamıştır. Onun olduğu şey, şairliktir. Fakat şairlikte de yalnız kendisi olmakla kalmamış, kâh Abdülhak Hâmid, kâh Ziya Gökalp şekline girmiş ve onların diliyle yine onlara etmediğini bırakmamıştır. (Yücel, 1937:285)
1.1.3. Eserleri
- Terbiyeye Dair (1910)
1910 yılında Tanin, Tenkit ve Servet-i Fünun’da yazdığı eğitim ve felsefe ile ilgili yazdığı yazılardan meydana gelmektedir.
- Divançe-i fazıl fi – Vasf-ı Efazıl (1911)
Bu eser Fazıl Ahmet Aykaç’ın ilk şiir kitabıdır. 1910-1911 senelerinde Tanin’de yayımlanan mizahi şiirlerinden seçmeler bulunmaktadır. 13 kaside, 2 mesnevi, 5’i kaside tarzında 6’sı mesnevinin içinde 2’si normal tarzda yazılmış olmak üzere toplam 13 gazel 2 murabba 1 şarkı yer almıştır.
- Harman Sonu (1919)
Fazıl Ahmet Aykaç’ın 1919’da yazdığı şiirleri içermektedir. İçerisinde 19 şiir, 6 adet nesir bulunmaktadır.
- Kırpıntı (1924)
Bu eserinde Meşrutiyetin ilanından Ahmet Samim’in katledilmesine kadarki döneme ait hatıralarını anlatır. Bu yazıları 1919, 1920 yıllarında Memleket ve Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika haline getirmiştir. 31 Mart isyanında başına gelenleri, Hilal gazetesinin basılmasını ve Ahmet Haşim’in yanı başında vurulması gibi kaotik, önemli hadiseleri neşretmiştir.
- Şeytan Diyor Ki (1927)
Bu eser gazete ve dergilerde yayımlanmış düzyazılarını içerir. Konular; edebiyat hayatından, İstanbul gezilerine felsefeden eğitime pek çok konunun işlendiği 63 yazıdan oluşur.
- Gelecek Asırlarda Tarih Dersi (1928)
Eser Türkiye’de değişen İnkılaplar’dan sonra, gelecek yüzyıllarda yaşayacağı var sayılan bir tarih hocasının ağzından yazılır.
- Fazıl Ahmet, Hitabeler, şiirler, Hicivler Vesaire (1934)
Fazıl Ahmet Aykaç’ın Meşrutiyetten, 1934 yılına kadar ki devrede yazdığı şiirleri ve “Onlar Gibi” serisinde çıkan nesir yazılarından seçmeleri içerir.
- İkinci Sis – Tehzil, Hiciv (1952)
Bu kitap Aykaç’ın adını Tevfik Fikret’in “Sis” şiirine atıfta bulunarak yazdığı İkinci Sis şiirinden almaktadır. İki bölümden oluşan eserin ilk bölümünde 1940 sonrasında yazılmış 59 mizahi ve didaktik şiir bulunur. İkinci bölümde ise lirik ağırlıklı 85 şiir bulunur.
1908’den sonra edebi sahada parlayan Fazıl Ahmet Aykaç, hayatının son senelerinde kadar yazmıştır fakat dönemin politikasından dolayı eserlerini yayınlamamıştır. 27 Mayıs 1960 İhtilal’i üzerine on iki defter edecek kitaplarını yaktığını söylemiştir.
2.1.1. Fazıl Ahmet Aykaç Neden Çok Bilinen Bir Edebiyatçı Değildir?
Yetenekli, kalemi güçlü bir edip ve şair olduğu su götürmez bir gerçek olan Fazıl Ahmet’in adını neden çok duymadık sorusunun teknik açıdan mantıklı birkaç cevabı vardır. Bunlardan biri mizah yapıyor olmasıdır. Mizah türünün aktüaliteyle beraber değişip unutulması kaçınılmaz bir sondur. Aynı şekilde aktüaliteye bağlı olan diğer cevap ise yazdığı eserlerin türleriyle alakalıdır. Fazıl Ahmet’in yazdığı türler; fıkra, sohbet, deneme, eleştiri (siyasal) türü ağırlıklı olması ve bu yazıların gazete ve dergi gibi günlük yayınlanan yayın organlarında çıkması durumu onu güncel fakat kalıcı kılmıyordu. Yaşadığı yüzyıl Türk edebiyatı ve tarihi açısından çok önemli ve verimli yıllardı. 19. Ve 20. Yy. Türk edebiyatına Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip gibi iyi romancılar kazandırmıştır.
Bu gibi yazarlar çok önemli ve kalıcı, büyük eserler vermişlerdir. Fazıl Ahmet yazı yeteneğini gazete ve dergi yazılarında kullandığı için ve bu türler güncel hayat için önem arz eden yazılar oldukları için kalıcı olmamışlardı. Yaşayıp hala güncelin durumlarını yazsaydı belki günümüzün ünlü isimlerinden olabilirdi. Belki de Aykaç bu türlerde yazmakta daha yetenekli ve verimli olduğunu düşündüğü için mesaisini bunlara ayırmıştır. Nitekim, ince zekası, mizah yapma yeteneği ve güçlü kalemi kendisine özgü yazılarında rahatlıkla kendini göstermiştir. Fazıl Ahmet Aykaç’ın günümüzde çok bilinmemesinin bir diğer sebebi ise onun muhteviyatından kaynaklanıyordur. Fazıl Ahmet’in yazar İbnülemin Mahmud Kemâl Bey ile bir mektuplaşmasında Kemâl Bey’e “söz etmeğe değer bir eserim ve hizmetim yoktur.” dediği bilinmektedir. Unutulma sebeplerinden biri de bu cümlenin içinde saklıdır. Alçakgönüllülük yanlış anlaşılan iyi bir kişilik özelliğidir. Fakat hayatta kötü etkileri olabilmektedir.
Sanat camiasında kendi reklamını iyi yapabilen kişiler göz önünde olur. Kişi kendi kendisini övemezse alıcılarına sanatını satamamış olur. Parıltısının azalmasında bu alçakgönüllü tavrının da etkisi büyüktür. Fakat yine de bu durum değerinin görülmesine engel olmamıştır. Kendisi için edebiyattaki edep ve terbiye anlamlarının ve edebiyat anlamının bir araya gelen vücut olduğu söylenmiştir. İbnülemin Mahmud Kemâl Bey, “Fazıl Bey, örnekleri çok azalmış edebiyatçılardandır. Yazdığı eserler edebiyatın iki anlamı ile de kıymetlidir.” diyor. Bu sözden döneminde kıymetinin bilindiğini çıkarabiliriz.
2.1.2. Sonuç
Osmanlı Hanedanlığı’ndan Cumhuriyet dönemine geçiş döneminin sanrılarını yaşamış Fazıl Ahmet. 1908 senesinde parlamıştır. Böylelikle 2. Meşrutiyet’ten sonra yazdığı yazılarıyla Türkiye’de modern mizahın gelişmesinde katkı sağlayan üç öncü isimden birisi olmuştur. Bu üçlü: Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay ve Fazıl Ahmet’tir. Bu üçlü, hiciv ustası Neyzen Tevfik gibi isimlerden ziyade daha nezih ve muzip kabul edilir. İğneleyici değillerdir. Postmodern edebiyatın tekniklerini kullanarak (pastiş, parodi), Türk edebiyatının bu akıma aşina olmasında katkıda bulunmuştur. Güncel türlerde yazdığı eserlerini ve siyasal mizah içeren şiir ve nesirlerini okuyacak birisinin eserlerini anlayabilmesi için, o dönemin siyasal tarih bilgisine hakim olması gerekir. Dönemin diğer şahsiyetlerinin de eserleriyle ilgili genel bir edebiyat bilgisi olması gerekir. Zira eserlerini anlayamayabilir. Makalemi son bir alıntıyla bitiriyorum.
Fazıl Ahmet Aykaç edebiyatımızın zeki buluşları, ince ve zarif nükteleri, ölçülü tenkit ve iğnelemeleri ile mizah ve hiciv sahasının, bilhassa mizahî şiir vadisinde büyük başarı göstermiş usta bir sanatkârıdır. Mizah sahası edebiyatın en güç koludur. İbtizâle, bayağılığa düşmeden bu vadide başarı kazanmak kolay değildir. Bunun için keskin bir zekâ, geniş kültür, derin görüş ve seziş, espri ve zarafet ister. Bu meziyetler Fazıl Ahmet Aykaç’ta bol bol mevcuttur. Bunları iyi kullanarak kudretli bir mizahçı olmuştur. (Timurtaş, 1968:195)
Kaynakça:
- Fazıl Ahmet Aykaç Hayatı Sanatı ve Eserleri” Zeki İşbilen, Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Alim Gür, 1996, S.135
- Youtube: “Akademik Sohbetler -4: Ölüm yıldönümlerinde üç yazar; Ahmet Mithat Efendi, Fazıl Ahmet Aykaç, Oğuz Atay (video içerisinde, Pr. Dr. Ali Şükrü Çoruk’un Sunumundan yararlandım.)
- https://www.youtube.com/watch?v=e9YBSrZ9_n8
- Timurtaş F. K., (1968) “Kayıplar – Fazıl Ahmet Aykaç” Türk Kültürü , VI, S.63, İstanbul S. S,194,195
- Yüceli H.A., (1937) Fazıl Ahmet Aykaç, Cumhuriyet Kütüphanesi Yayınevi, İstanbul
- Necatigil,B., Varlık yayınları(1998), Edebiyatımızda isimler sözlüğü, syf(64).
- https://islamansiklopedisi.org.tr/aykac-fazil-ahmet
CANKİ, Tayfun, “Fazıl Ahmet Aykaç’ın “Şeytan diyor ki” adlı eserinin çeviri yazısı ve metin incelemesi” adlı makale http://acikerisim.kirklareli.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/20.500.11857/755/345495.pdf?sequence=1&isAllowed=y