Kitapların filmlerden en büyük farkı onları başka bir yönetmenin değil, okurlar olarak bizim yönetmen koltuğunda oturup zihnimizde tasarlayarak sahneleştiriyor olmamızdır.
Jane Austen’ın başyapıtı Aşk ve Gurur sadece kitap olarak değil filmleştirilmiş hali ile de oldukça ünlü ve beğenilen bir eser. Kitabını filmini izlemeden okuduğum için ben de kendi sahnelerimle, zihnimde kitabı izlemiş kadar oldum ve Aşk ve Gurur’a dair her şeyi, her bir ayrıntıyı çok sevdim.
Kitabın konusu özetle orta halli ve oldukça kalabalık bir ailenin kızı Elizabeth Bennet ile soylu, zengin bir aileden gelen Fitzwilliam Darcy’nin yollarının kesişmesiyle bir yandan sınıfsal farklılık ve maddiyat diğer yandan duyulan yoğun aşkın yol açtığı çekimin birbiriyle olan çatışmasından meydana geliyor.
Elizabeth’in kalabalık ama her şeye rağmen güzel bir aileye sahip olduğunu düşünüyorum. Özellikle babasının çok tatlı ve naif yaklaşımı okurken çok hoşuma gitti. Bununla birlikte tabii ki zihniyet olarak Elizabeth ailenin geri kalanından iyi anlamda oldukça farklı. Kardeşleri bir an önce zengin bir adamla evlenmenin yollarını gözleyip bunun için heyecanlanırken ve anneleri de bunu dört gözle beklerken Elizabeth böyle şeylere çok heves eden bir kadın değil, buna şaşırmadım çünkü tam bir Jane Austen karakteri, ben de en çok bunu sevdim.
“Demek ki, gerçek mutluluğun başlaması için başka bir zamanı beklemek, umut ve dileklerini başka bir nokta üzerinde toplayarak, şimdilik bekleyişin ve umudun zevkiyle avunup, kendini yeni bir düş kırıklığına hazırlamak gerekiyordu.”
Elizabeth, kendisine ve değerlerine saygı duyan, kitap okumayı çok seven, insanları iyi bir şekilde gözlemleyebilen, oldukça zeki ve buna bağlı olarak da insanlarda kurduğu diyaloglarda onları etkileme yeteneğine sahip, gösterişten uzak bir kadın. Bununla birlikte çok da iyi bir kardeş ve arkadaş.
Erkek baş kahraman Darcy’i gördüğümüz ilk andan anlıyoruz ki, sınıfsal mertebelere önem veren, ait olduğu aileye sadık, yaradılışındaki centilmenlik ve kibarlık haricinde ekstra kibar olmaya özen göstermeyen hatta bazıları tarafından garip karşılanabilen gizemli bir adam. Ancak, kendi gururu bir yana, su götürmez bir gerçek ki Elizabeth tam da Darcy’nin aşık olacağı bir kadın ve başta her ne kadar buna engel olmaya çalışsa da sonrasında bunu kendisi de kabullenmek zorunda kalıyor ve duygularının peşinden gitmesi gerektiğini anlıyor. Bu durum da okuru kendisine hayran bırakmasına sebep oluyor tabii ki.
“Gurur daha çok bizim kendi kendimizi değerlendirmemizle ilgilidir; kibirse başkalarına kendimizi ne şekilde satmak istediğimizle.”
Kitap, feminist düşünce açısından zamanın ilerisinde, oldukça güzel ve önemli mesajlar içeren bir kitap. O dönem için “gurur” olarak adlandırılanın, aslında bizim şu dönemde “kendi değerinin farkında olmak, kendi sınırlarını ve çizgilerini bilmek ve duyguları coşkuyla yaşamanın insana saygısızlık yapılmasına engel teşkil etmeyecek derecede mantık süzgecinden geçilmesi” olarak kendimize verdiğimiz derslerin özeti bir kavram olarak çıktığını düşünüyorum.
Bu sebeple baş karakterimiz Elizabeth’in duruşunu, olaylar karşısında ve Darcy’e karşı duyduğu hislere rağmen aldığı tavırları çok taktir ettim. Okurken bir kadın başkarakterin kendi değerinin farkında olmasının bu kadar güzel yerleştirilmiş olması çok hoşuma gitti, ne de olsa Bay Darcy ve ailesinin kitabın başında düşündüğü gibi saygı duyulmak için herhangi bir sınıfa mensup olmaya gerek yoktur, insan olmanın kendisi yeterlidir. Bu durumun erkek baş karakterimiz tarafından zamanla anlaşılması kitabın güzelliğine güzellik katan unsurlardan biri.
Darcy’nin zamanla hislerine engel olamayıp aşkın onu dönüştürdüğü kişiyi ve netliğini, duruşunu, Elizabeth’in onu kabul etmesi için sarf ettiği çabayı çok sevdim. Bu şekilde Elizabeth ile yakalanan uyumu ve Elizabeth’in hislerine rağmen başta takındığı dik duruşu her şeyi çok daha özel kıldı.
Aralarına giren engellerin, aşklarını daha da şiirselleştiren ve birbirlerine daha çok çekilmelerini, bununla birlikte hislerinden daha emin olmalarını sağlaması en sevdiğim noktalardan oldu. Bununla birlikte bir Jane Austen klasiği olarak olay örgüsünün çok başarılı bir şekilde işlenmiş olması ve bir okur olarak Elizabeth ve Darcy ile aynı hissiyata sahip olabilmek kitabı bu kadar mükemmel kılan unsurlardan biri.
Jane Austen, Aşk ve Gurur adlı eserinde de bahsetmiş olduğum gibi sınıfsal farklılık ve bu sınıflara atanan duygu ve düşünceleri, bunun oluşturduğu çatışmaları ve absürt durumları bizlere gösteriyor. Ailenin ne kadar iyi veya ne kadar kötü olup olmadığını ait olduğu sınıfın değil, tamamen insanın içerisinde barındırdığı duygular, düşünceler, insanın kendi fıtratı olduğunu alt metinde veren bir romandı ve bunu da Darcy’nin gözünden, onun dönüştüğü ve ulaştığı kişiden görüyoruz. Bu yüzden Aşk ve Gurur yapıtında işlenen asıl temanın aşkın; sınıf, aile veya herhangi bir düşünceyi bile dinlemeden sadece iki ruhun birbirine bağlanmasını anlattığını düşünüyorum. Romanda da gördüğümüz gibi, demek ki iki ruh birbirine bağlandığında tüm önyargılarını ve gururunu kolay bir şekilde kenara atabilip önemli olanı seçebiliyor.
“…ama insanlar aşık oldukları zaman iyilik kötülük ayırt etmezler.”