Tanpınar’ın Türkiye’deki Dualiteyle Hesaplaşması

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, 1954 senesinde “Yeni İstanbul Gazetesi’inde” tefrika edilen ve 1961’de yayımlanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eserini inceleyen bir yazı okumaktasınız. Sembolist bir şair olan Tanpınar, romanında da bu anlatım tekniğinden yararlanarak, ele aldığı Doğu-Batı çatışmasının sancılarını karakterleriyle metaforik bir anlatım biçimiyle aktarmaktadır. Eserde Doğu ve Batı coğrafyasının ortasında kalmış Ortadoğu’daki Türk insanın modernleşme sancılarını ironik bir dille eleştirmektedir.


Roman dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm; “Büyük Ümitler”, Tanzimat dönemi öncesi Osmanlı’sını anlatmaktadır. İkinci bölüm; “Küçük Hakikatler” Tanzimat dönemine tekabül eder. Sırasıyla üçüncü ve dördüncü bölümler ise Cumhuriyet dönemi başlangıcını ve devamına denk düşmektedir. Bunlar; “Sabaha Doğru”, “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır”.

1960‘da çıkmış olan bu eser, Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın yorumuna göre, Türkiye’nin son elli senesini bir karakterin anıları üzerinden ironik bir dille hicvetmektedir. O halde eser 1910-1960 Türk coğrafyasını ele almaktadır. Tam olarak Osmanlı ya da Türkiye’yi anlatır diyemiyoruz. Bir imparatorluğun çöküş dönemine ve yeni bir Cumhuriyetin kurulmasına şahitlik etmesi yönüyle geçiş dönemi eseri denebilir. Romanda eleştirilen konuların günümüzde de devamlılık sağlamasından dolayı eser hâlâ güncelliğini korumaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar bu geçişlerin yarattığı ikililikleri eleştirel bir üslupla Hayri İrdal karakteri yardımıyla anlatmıştır. Bu yazıda, romanda kullanılan sembolik dilin elimden geldiğince açılımını yapmaya çalışacağım.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

1.1 İki Farklı Ucun Birleşimi

Eser çocukluğundan beri saatlere ilgisi olan Hayri İrdal Karakterinin anıları akışında geçmektedir. Saatlere hayranlığı olan Hayri İrdal’ın hayatının iki kutbu vardır.

Nuri Efendi ve Halit Ayarcı… İşte benim hayat mekiğim bu iki kutup arasında dolaştı. Birisini çok gençken, insanlara ve hayata gözlerim henüz açıldığı sırada tanıdım. Öbürü her şeyden ümit kestiğim, hattâ ömür defterimi tamamlanmış sandığım bir zamanda karşıma çıktı. Fakat bu ayrı meziyette, ayrı zihniyette insanlar bütün zaman ayrlıklarının üstünden hayatımda bir daha ayrılmamak şartiyle birleştiler.” (Tanpınar, 1999: 36)

Burada Hayri İrdal’ın da söylediği gibi bu iki farklı kuşağın zaman tamircileri farklı zihniyettedirler. Çünkü aslında sadece biri zaman tamircisi, biri zaman taciridir. Muvakkit Nuri Efendi Doğu mistisizmini temsil etmektedir. İyi ahlaklı ve maddiyata önem vermeyen bir yapısı vardır. Doğunun ideal karakteridir. Daha çok dini eğitim görmüş, saatlerden çok iyi anlayan felsefik bir karakterdir. Halit Ayarcı ise Batının temsilcisidir. Pragmatist ve batı taklitçisi birisidir. Kısa cümleler kuran düşünmeyle çok işi olmayan para kazanmaya düşkün biridir.

Hayri İrdal genç yaşında tanıdığı Muvakkit Nuri Efendi ile eşi Emine’nin ölümünden sonra Tanıştığı Halit ayarcının da etkisiyle zihniyet ikililiği yaşamaktadır. Böylece Hayri İrdal Doğu ve Batı senteziyle toplumla ve kendisine yabancılaşmış bireyi temsil etmektedir.

Karakterlerin zamana ve hayata bakışlarını anlamak için şu pasajdan örnek vereceğim:

“ Nuri Efendi sık sık, ‘ Ayar saniyenin peşinde koşmaktır!’ derdi. Halit Ayarcı’yı pek şaşırtan sözlerinden biri de bu olmuştu. ‘Düşün Hayri İrdal, düşün aziz dostum bu ne sözdür? Bu ne demektir ki iyi ayarlanmış bir saat, bir saniyeyi bile ziyan etmez! Halbuki biz ne yapıyoruz? Bütün şehir ve memleket ne yapıyor? Ayarı bozuk saatlerimizle yarı vaktimizi kaybediyoruz. Herkes günde saat başına bir saniye kaybetse, saatte on sekiz milyon kaybederiz. Günün asıl faydalı kısmını on saat addetsek, yüz seksen milyon saniye eder. Bir günde yüz seksen milyon saniye yani üç milyon dakika; bu demektir ki, günde elli bin saat kaybediyoruz. Hesap et artık senede kaç insanın ömrü birden kaybolur. Halbuki on sekiz milyonun yarısının saati yoktur; ve mevcut saatlerin çoğu da işlemez. İçlerinde yarım saat, bir saat gecikenler vardır. J Çıldırtıcı bir kayıp… Çalışmamızdan, hayatımızdan, asıl ekonomimiz olan zamandan kayıp. Şimdi anladın mı Nuri Efendi’nin büyüklüğünün dehasını?..” (Tanpınar, 1999:37)

Evet Nuri Efendi’nin anlaşılması gereken bir büyüklüğü vardır fakat kapitalizm çarkının ilk temsilcilerinden olan Halit Ayarcı Nuri Efendi’yi işine geldiği gibi anlamaktadır. Nuri Efendi bozulan eski saatlerin ruhunu dinleyip onları parası olmayanlara veren ve şu sözleri sarf etmiş biridir:

“Al bakayım şunu! Hele bir zamanına sahip ol!.. Ondan sonrasına Allah Kerimdir!..” (Tanpınar, 1999:34)

Nuri Efendi için zaman maddiyat için kullanılacak bir şey değildir. Zaman kişinin evi, vatanı, kendisini bilmesi gibi bir şeydir. Özüne, anına sahip çıkmayan başka bir şeyde başarılı olamaz demektedir bana göre. Halit Ayarcı’ya göre ise bu öz, vatan, benlik kavramı amaç uğruna kullanılabilecek bir şeydir. Para karşılığı kapitalizme ruhunu satan insanların mutsuzluğu da bunu açıklar niteliktedir. Özünü satanların olduğu toplumda yozlaşma kaçınılamazdır. Tanpınar modernleşirken kendi öz benliğimizin yitirilmemesi gerektiğini düşünen bir yazardır.

Zaman Kavramı?

Hayri İrdal’ın anıları dörde ayrılmıştır. Bunlar toplumsal olarak ele alınan dört bölüme tekabül etmektedir demiştik. Bu zaman geçişleri içerisinde İrdal’ın çevresindeki insanlar değişmezler ama zaman onları değiştirir ve dönüştürür. Roman boyunca bunu gözlemleyebiliriz farklı karakterler üzerinden.

Romanın yapıtaşlarına baktığımızda; zaman, mekan ve insanı görürüz. Romanın adını bir daha içimizden geçirelim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü Şimdi de toplumsal bir eleştiri yazan Tanpınar’ın bu derin sembolizm havuzunda tam olarak ne yaptığını düşünmeye başlayalım, benim aklımda şunlar belirmekte:

Romanda saat mekânın kendisidir. Zaman kavramı insanın yürüyüşüdür ve saatin ayarı da insandır. Yani saatin ayarının bozulmaması, toplumun, ülkenin ayarının bozulmaması insanın (bireylerin) yürüyüşüne bağlıdır. Tüm ülkedeki saatleri ayarlamak için kurulan enstitü, çaba aslında Tanpınar’ın gönyesi kaçmış ülkesinin, ahlaki- etik kurallarını düzeltmek istemesindeki çabadır. Tanpınar, şöyle bir geriye doğru elli yıl baktığında yozlaşmış olarak gördüğü toplumu düzeltebilmek için, içten içe bir fabrika kurup, ahlak problemini çözmek istemektedir belki de. Esas ayarlanmak istenen, ülkenin esas problemi zamansızlık değil ahlaksızlıktır.

“Zamanı olsa da daha fazla çalışsa o da” değil! Ahlakı olsa da işverenin, torpil yapmayıp gerçekten hak edeni alsa ve “o” da daha çok çalışmak için zamana ihtiyaç duymasa.  Gibi bir bilinç akışı doğuyor. Çünkü sonuç olarak toplumun her bireyi kendisini bilse, kalitesiz özenti davranışlar sergilemez. Öz benliğinin farkında olan üretken bireyler her salisesini planlı yaşayan farkındalıksız bireylerden daha fazla katkı sağlamaktadır. Toplumu ileri seviyeye götürmek uğrunda.

Sonuç olarak, Tanpınar bu eserinde saatleri ayarlamak ile o kadar çok uğraşmıştır ki, Türkiye için okunduğu günü anlatıyormuş hissi uyandıran, zamansız bir eser vermiştir.

Kaynakça:

Tanpınar.A.H.,(1999). Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergah Yayınları, 5. Baskı.

Moran. B.(2016). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış,İletişim Yayınları, 29.Baskı İstanbul

Bir yanıt yazın